“BEYNİMİ BİLGİSAYARA YÜKLESEM, RUHUM DA BENİMLE GELİR Mİ?”

Çocukken hayalini kurardım: Zihnimi dondurmak, anılarımı bir kutuya koymak ve zamanı geldiğinde yeniden açmak… Şimdi bu hayal, bilim insanlarının laboratuvarlarında tartışılan, kodlara dökülen, simülasyonlarda test edilen gerçek bir ihtimal haline geldi: İnsan beynini bilgisayara yüklemek.

Kulağa inanılmaz geliyor, değil mi?

Bir sabah uyanıp artık bedeninize ihtiyaç duymadığınızı fark ettiğinizi düşünün. Artık yaşlanmıyor, acı çekmiyor, ölmüyorsunuz. Çünkü bilinciniz dijital bir varlık olarak var olmaya devam ediyor. Bu yalnızca bilimkurgunun konusu değil; whole brain emulation adı verilen bu bilimsel alan, beynin tüm yapısal ve fonksiyonel verilerini tarayıp dijital ortamda yeniden çalıştırmayı hedefliyor.

Peki ama… Bu mümkün olursa, hâlâ ben ben olur muyum?

İnsan beyni yaklaşık 86 milyar nörondan ve trilyonlarca bağlantıdan oluşur. Son yıllarda geliştirilen yüksek çözünürlüklü beyin görüntüleme teknikleri, bu yapıyı taramaya bir adım daha yaklaştırdı. 2023 yılında bir milimetre küplük fare beyni dokusunun tamamı, 1.4 petabayta yakın bir veri olarak haritalandı. Yani teknik olarak mümkün olan, teorik olarak da tartışılıyor.

Ama iş burada bitmiyor. Hafıza, duygu, kimlik… Bunlar sadece bağlantılar bütünü mü?

Eğer dijital bir versiyonum üretilirse ve o tıpkı ben gibi düşünürse, hissederse, konuşursa… O hâlâ ben olur muyum? Yoksa bu sadece bana benzeyen, ben gibi davranan bir “yapay ben” mi olur?

Aslında mesele “kopya” olmak değil, süreklilik. Bilinç, kendini bir gün önceyle bağlantılı hissetme yetisidir. Eğer bu bağ koparsa, o artık siz değil, sadece sizin yankınız olabilir.

Peki Ya Ruh?

İşte burada işin duygusal ve felsefi katmanı devreye giriyor.

İnsan beynini bilgisayara yüklemek, bir anlamda “bedensiz yaşam” demek. Ama biz yalnızca zihin değiliz ki… Tenimizde hissettiklerimiz, yüreğimizde çarpanlar, geçmişten gelen özlemlerimiz… Bunlar ne olacak?

Her ne kadar teknoloji bize zihinsel ölümsüzlük vadetse de ruhun izi sürülebilir mi? Bilim, henüz buna yanıt veremiyor.

Bugün hâlâ bu fikir bir simülasyon gibi. Ama belki 50 yıl sonra, bir laboratuvarda bir insan zihni ilk kez dijital olarak çalıştırıldığında, yepyeni sorular doğacak. İnsan hakları dijital benlikleri de kapsayacak mı? Bilgisayarda acı çeken bir bilinç “yaşıyor” sayılacak mı? Bir zihin kapatıldığında “öldürülmüş” mü olur?

Beynimi bilgisayara yüklemek mümkün olsaydı, evet, cazibesine kapılabilirdim. Ama önce bir şeyden emin olmam gerekir: Gerçekten içimde ne olduğunu anladım mı?

Ruhumun sesi, bir sabit diskte yankılanabilir mi?

Henüz bilmiyorum.

Ama belki, bu soruları sormaya cesaret etmek bile insan olmanın en güzel tarafıdır.

  • Miray ANKAOĞLU