Yapay zekâ sesleri büyülüyor. Dinlediğimiz reklamlarda, sanal asistanlarda, hatta eğitim videolarında bile yapay sesler, insan sesine meydan okuyor.

Bir insanın sesinde, onun çocukluğu vardır.

İlk defa “anne” dediği o titreşimde, bir kalbin ritmi gizlidir.

Oysa bugün, ses artık sadece insana ait değil. Mikrofonun ucundan değil, bir yazılımın kod satırlarından doğan “suni sesler” çağındayız. Her kelime kusursuz, her ton mükemmel… ama her şey biraz fazla steril. Çünkü o sesin içinde kalp atışı yok.

Yapay zekâ sesleri büyülüyor. Dinlediğimiz reklamlarda, sanal asistanlarda, hatta eğitim videolarında bile yapay sesler, insan sesine meydan okuyor.

Kusursuz artikülasyon, hatasız vurgu, dijital bir ahenk…

Ancak fonetik biliminin bize öğrettiği bir gerçek var: İnsan sesi, sadece frekanstan ibaret değildir.

Bir sesin rengini, içindeki duygusal titreşim belirler. Bu titreşim, sinir sisteminden nefese, dudak kaslarından bilinçaltımıza kadar uzanan bir zincirin sonucudur.

Yani ses, bir “biyolojik kimliktir.”

Benim için ses, bir kimlik belgesi gibidir.

Her insanda biricik bir akustik imza taşır.

Fonetikte buna formant yapısı deriz: Her bireyin ses yolunda oluşan yankı, benzersizdir. Tıpkı parmak izi gibi…

Oysa yapay zekâ, bu benzersizliği “ortalama mükemmellik” uğruna silikleştiriyor.

Bir sanatçının titrek nefesini, bir öğretmenin kelime aralarındaki sabrını, bir annenin sesine sinen merhameti ortadan kaldırıyor. Çünkü makine “anlamı” değil, “veriyi” işler.

Ama ses, veriden fazlasıdır. Ses, ruhtur.

Belki bir gün, yapay zekâ insan sesini kusursuzca kopyalayacak.

Belki bir gün, tiyatro sahnesinde insan değil, hologram konuşacak.

Ama o gün geldiğinde bile, bir kelimenin “nasıl söylendiği” kadar, “neden söylendiği” önemli olacak. Bir kelimenin içindeki inanç, nefesin ritmiyle var olur.

Ve bu ritmi sadece insan kalbi bilir.

Ben inanıyorum ki, geleceğin dünyasında da sahne yine insana ait olacak.

Çünkü insanın sesi, sadece havayı değil, zamana direnen bir duyguyu taşır.

Her çağ, kendi makinesini üretir ama her makine, sonunda bir insan sesine ihtiyaç duyar.

Bazen bir tiyatro sahnesinde oyuncunun sesi çatlar.

Bazen bir sunucunun sesi duygusundan dolayı titrer.

İşte o “kusurlar”, sesin insanlığını temsil eder.

Bir algoritma asla “çekingen bir tebessümün tonunu” üretemez; çünkü o ton, yaşanmışlığın yankısıdır.

Elbette teknolojiyi reddetmek romantik bir kaçış olur.

Yapay zekâ, dil biliminin, fonetiğin ve eğitim dünyasının güçlü bir aracıdır.

Ama unutmamamız gereken şey şudur: Teknoloji, sesi taklit edebilir ama tınıyı asla sahiplenemez.

Tını, bir duygunun yankısıdır. Ve yankı, yalnızca bir kalpten döner.

Belki de artık şu soruyu sormalıyız:

“Sesin geleceğini kim yönetecek?” değil

“İnsanın sesini kim koruyacak?”

Çünkü makine sesi mükemmel olabilir,

Ama insan sesi duyguludur.

Ve duygunun sesi, her zaman en derin frekanstır.

Miray ANKAOĞLU