Kopuzun telleriyle birlikte, geçmişin kalbinden bugünün vicdanına doğru akan bir ses. Ve o sesin sahibi belliydi: Dede Korkut.

Sözün Ruhu, Sesin Hafızası: Dede Korkut Bugün Yanımızda mı?

Bir zamanlar dünya daha yavaş dönüyordu.

Rüzgâr, her şeyin içinden daha derin geçerdi; dağlar susmaz, göç yolları hikâyelerle dolup taşardı. Oğuz çadırlarında ateşin etrafı sessizlikle çevrildiğinde, birden bir ses yükselirdi:

Kopuzun telleriyle birlikte, geçmişin kalbinden bugünün vicdanına doğru akan bir ses.

Ve o sesin sahibi belliydi: Dede Korkut.

O, yalnızca yaşlı bir bilge değil, zamanı söze nakşeden bir hafıza işçisiydi.

Korkut Ata, her kelimesini bir cevher gibi işler; anlatısını sadece anlatmaz, yaşatırdı. Çünkü onun anlattığı kahramanlık, yalnızca savaş meydanlarında değil; vicdanda, sözde, duruşta sınanırdı.

Bugün takvimler değişti.

Tozlu bozkırların yerini beton ormanlar aldı.

Çadırlar değil artık, yüksek binalar birbirine yaslanıyor.

Ama yine de bazı şeyler değişmedi.

Değişmeyen bir şey var ki, her çağın içinde yeniden doğuyor:

Söz.

Söz ki, sesi çağırır.

Ses ki, kimliği biçimlendirir.

Ve her sesin ardında bir zaman, bir coğrafya, bir hâfıza vardır.

İşte bu yüzden bugün bir çocuk ilk kez konuştuğunda, bir genç ilk kez bir halkın önünde söz aldığında, ya da bir kadın sahnede bedeninden ses çıkararak varlığını duyurduğunda — orada, bir yerlerde Dede Korkut’un nefesi dolaşıyordur.

Çünkü Dede Korkut, geçmişte yaşamış bir anlatıcı değil yalnızca.

O, her çağın vicdanında yankılanan bir ses biçimidir.

Onu duymak için bozkırlara gitmeye gerek yok.

Bugün kendi sesimizi duyabildiğimiz her yerde onun izine rastlayabiliriz.

Şimdi sormak gerek:

Sen kendi sesini duyuyor musun?

Sana ait olan, senin ruhunu taşıyan o kadim titreşim hâlâ içinden geçiyor mu?

Eğer cevabın evetse, korkma:

Dede Korkut hâlâ yaşıyor.

Çünkü onun asıl yaşadığı yer, sözü doğru kullanan her dildir.

Ve belki de artık şöyle demenin zamanıdır:

Korkut Ata bir zamanlar yiğitlere ad koyardı…

Bugünse, sesine sahip çıkan her yürek, adını kendisi koyar.

Göğün çatısından süzülen ilk söz neydi, bilinmez. Ama bilinen bir şey varsa, o da kelimelerin insana sadece anlatma gücü değil; var olma hakkı verdiğidir.

İşte Dede Korkut Hikâyeleri, bu hakkın kadim şahitliğidir.

MİRAY ANKAOĞLU