Hayatta gerek insan ilişkilerinde gereke kurumsal ilişkilerde, en önemli unsur dengeyi kaçırmamak. Günde 8 saat çalışmak insan vücudu için normal bir süre olarak kabul edilir. Siz bu çalışma süresini 16 saate çıkarabileceğiniz gibi, sıfır (0) çalışma ile hiç çalışmadan yan gelip yatabilirsiniz de, ancak her iki durumda da fiziki olarak vücudunuzun dengesi bozulur, zamanla bazı organlarınız işlev yapmamaya başlar, daha iler ki yaşlarda sisteminiz çöker. Hiçbir fonksiyonunuzu yerine getiremez hale gelirsiniz.

Kantarın bir tarafına 100 kg malzeme koyun,  diğer tarafa 10 kg koyarsanız, ağırlığı fazla olan taraf dibe vurur, hafif olan tarafsa tavan yapar, aşırı bir dengesizlik oluşur. Sosyal bilimlerde de durum aynıdır. Siz zannedersiniz ki; çok mal, çok para ve çok kariyer beni göklere çıkarır, bütün bunların yanında diğer tarafta erdem ve hasiyet insan olma özelliklerini kaybetmişseniz, o çok para, çok mal, çok kariyer sizi yerin dibine sokar. Öyle ya da böyle, haklı veya haksız çok şeyler elde etmiş olabilirsiniz, bunları, erdemle, ahlakla, mütevazi ile dengeleyemeseniz sistem bir gün mutlaka çökecektir, sizin için çöküş kaçınılmaz son olacaktır.

Karşılıklı insan ilişkilerinde de denge kavramı çok önemlidir. Şöyle bir örnekle bunu açıklamaya çalışayım; Aylık 5.000 TL geliri olan bir kişiden, 50.000 TL borç isteyebilir veya onun hakkın da bir alacak davası açabilirsiniz. Veya aylık 15-20 bin TL geliri olan birisinden 200-300 bin TL borç para isteyebilir ve bu kadar alacak davası açabilirsiniz. Çünkü o kişi ancak masraflarını giderlerini karşıladıktan, yaşamını devam ettirdikten sonra bu kadar bir birikimi olabilir.

Aylık 15-20 bin geliri olan bir kişiden, 10 milyon, 15 milyon borç istemek veya 10 milyon 15 milyonluk davalar açmak akıl ve mantık dışıdır. Olağanüstü dengesizlik vardır. Üstelik isteyen de alacağına inanıyor ve de böyle de bir talepte samimi ise durum daha da vahimdir. Çünkü bizim bilmediğimiz başka başka denklemler ve dengesizlikler var demektir. Denge unsurunu kurumlar arası ilişkilerle anlatalım. Diğerine göre güçsüz borç içerisinde olan bir kurum, kendisinden daha güçlü başka kurumlara menkul, gayrimenkul veya para bağışı yapıyorsa ve bunu sürekli alışkanlık haline getirmiş ise burada da bir dengesizlik söz konusudur. Böyle durumlar da ya bir korku panik vardır, ya da toplumdan gizlenen ilişkilerde bir dengesizlik söz konusudur. Güçlü güçsüzü tahakkümü altına almış.

ABD, Türkiye'ye CAATSA yaptırımlarını uygulamaya koyma gayreti içersinde, bu ne anlama geliyor? ABB, ülkemize 'bana itaat edeceksin, güçlü olmayacaksın, benim verdiğim kadarı ile yetinip, bölge de benim silahımı kullanacaksınız, benim verdiğim silahla birbirinize karşı savaşacaksınız. Ancak birbirinizi yok etmeyeceksiniz. Çünkü yok olursanız benim işime yaramazsınız' diyor.

Biz bunu yadırgıyor muyuz? Hayır. Çünkü kendi içimizde ki ilişkilerimizde tepeden tırnağa aynı sistemle yürüyor. Genel yerele ben ne dersem onu yaparsan, sana dokunmam, banan itaat edersen kavga ediyormuş gibi görünür işlerimizi saman altından yürütürüz, sana bir şey olmaz birlikte yaşar gideriz.

Bu sefer sıra geliyor vatandaşa; Genelle sorunu kalmamış, işlerini çözmüş rahatlamış o kudretli edasıyla dönüyor alttakilere; Bana bakın, bana itaatte kusur etmeyeceksiniz, aklınızı bana kiraya vereceksiniz, eleştiri istemiyorum, ben ne dersem tamam efendim, olur efendim diyeceksin. Eğer bunları yapmasan, ne aş, ne iş ve hiç bir hak yok. Hak hukuk adalet  zaten yok.

Sistem bu, tek tip insan, teslimiyetçi bir toplum, bir birine benzeşen yapılar ve partiler . Arzu edilen sistem bu maalesef. Bir tarafı boşaltılmış, diğer tarafı ağırlaştırılmış dengesiz bir sistem! Ancak umut var bu sistemin sürekliliği yok. Çökecek!