Sarıyer’in yüksek sırtlarına, yarlarına doğru sarı toprakların yer almasından dolayı Sarıyar’ın Sarıyer’e dönüştüğü söylenmektedir. 

Sevdiğin yerde olmak, bağıra çağıra dinlediğin şarkının nakaratı gibi sonsuz melodilere eşlik etmek gibidir bazen. Şarkının verdiği huzur, vücudunun her yerine yayılarak başka dünyaların kapılarını aralar. Ait olduğun yerin tüm güzelliklerine hakimseniz, burnunuza çarpan o tarihin kokularını daha ilgi algılamakla beraber eşsiz güzelliklerin size hissettirdiği farklı duygulara şahit olursunuz. Yeter ki ait olduğunuz yerin melodisini iyi dinleyin.

Avrupa yakasının göz bebeği olan Sarıyer’in de ayrı bir tınısı ayrı bir esintisi var. Eski adı güzel su anlamına gelen Simas olmasına karşın adıyla ilgili bir diğer varsayım ise, Sarıyer’in yüksek sırtlarına, yarlarına doğru sarı toprakların yer almasından dolayı Sarıyar’ın Sarıyer’e dönüştüğü söylenmektedir.  Köklü geçmişiyle, bu zamana kadar süren kalıplaşmış ve gelenekselleştirilmiş dürtüsüyle tüm benliğini korumakta. Sizi şehir kalabalığından uzaklaştıracak, sevimli köyleri, boğazın tadını çıkaracağınız yıldızların bile kıskanacağı deniz kıyıları, tarihin izlerini yaşayacağınız Rumeli hisarı, Osmanlı mimarisini günümüze getiren yalı ve köşkler, tatilcilerin uğrak mekanı plajlar, bilimsel araştırmalar ve gözlerin yapıldığı, botanik biliminin doğası Atatürk arboretumu, doğanın sakinliğini içine işleyen Belgrad ormanı, Yeşilçam filmlerini aratmayan sıra sıra dizilmiş tarih kokan balıkçılar sevdiğiniz şarkının farklı melodisi gibidir. Sade ve şıklığın bütünleştirilmiş hali, harika bir coğrafyaya sahip olan Sarıyer, barındırdığı her tondan renkleriyle ziyaretçilere kartpostal tadında silinmeyen izler bırakır. Sarıyer’in kültür miraslarından 14 Ekim 1980 tarihinde kurulan ilk özel müze unvanını taşıyan Sadberk Hanım müzesi, genişletilmiş koleksiyonlarıyla ziyaretçilerin ilgi odağı haline gelmiştir. Müzede, Osmanlı dönemine ait, geleneksel motif, niş, halı, kilim, kemer, insan ve hayvan figürleri, mimari yapıların yanı sıra dönemin adetlerini içeren objeler ve kıyafetler de yer alır. Müzenin diğer bölümlerinde yer alan, seramik sanatının gelişimi gösteren,  farklı dönemlere ait seramik ve çini koleksiyonları ziyaretçilerin ilgisine sunulur.

 Arkeoloji bölümünde ise Bizans İmparatorluğuna kadar uygarlıkların özelliklerini miraslarını kültürlerini yansıtan objeler yer alır. Değişik süs eşyaları, kültürlerini simgeleyen pişmiş tabaklar, değerli taşlarla ve ünlü koleksiyonlarıyla Türk-İslam tarihinin yansımasına şahit olunur. Sarıyer’i özel kılan bir diğer müze de Maslak kasrıdır. Sultan Abdülaziz tarafından 1860 tarihinde yaptırılmış olan Maslak kasrında, Sultan Abdülhamit’in yatak ve çalışma odasının yer aldığı Kasr-ı Hümayun, Sultanın özel dairesi olan Mabeyn-i Hümayun, büyüleyici inşasıyla çadır köşk, paşalar dairesi ve hamam bulunur.Sarıyer’in müzelerinden çıkıp Sarıyer’in orman bölgelerine doğru çıkarken, boğazın kenarına kurulmuş Garipçe köyü, 3. köprünün yapılmasıyla daha da popüler hale gelmiştir. Önceden Balıkçı köyü olarak bilinen bu yerde insanlar geçimini balıkçılıkla sağlıyordu. Geçen yıllarla birlikte bu köye ilgi daha da artmıştır. Denize sıfır olan bu yerde eşsiz güzellikte manzarasıyla kahvaltınızı edebilir, balık yemenin keyfini sürebilirsiniz. Küçük kırsal yerleşmeden bugünlere kadar büyüyen,doğanın sevgiyle korunduğu Sarıyer’in portresini çizmek için ressam olmanıza gerek yok. Gözleriniz, sizin en iyi fotoğraf makineniz.