Sosyal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) ‘İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü’ne, 2022 yılında Gezi Parkı davası tutukluları layık görüldü. İstanbul’da düzenlenen programın sunuculuğunu ve açılış konuşmasını Sarıyer’in yakından tanıdığı Dilek Karafazlı yaptı.

sodev-sariyerposta

 Törende konuşan iş insanı Osman Kavala’nın eşi Ayşe Buğra, “Büyük bir adaletsizliğe, büyük bir gaddarlığa maruz kalan insanlar için, bu adaletsizliğin ve bu gaddarlığın farkında olanların varlığı son derece önemli. Adaletin, bağımsız bir yargı sisteminin varlığı, birlikte yaşamanın bir ön koşuludur” dedi.

SODEV’in 2001 yılından beri düzenli olarak verdiği ‘İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü’, bu yıl Gezi Parkı davası tutuklularına verildi. Ödül, bugün İstanbul Taksim’deki bir otelde düzenlenen törenle tutukluların ailelerine takdim edildi. Törene, CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin de katıldı.

sodev-sariyer-posta-1

ERTAN AKSOY: KORKAK BİR YÖNETİM VE ONA BAĞLI MAHKEMELERİ VAR

Törenin açış konuşmasını, SODEV Başkanı Ertan Aksoy yaptı. Aksoy, Gezi direnişinin önderinin halk olduğunu söyledi. Aksoy, şöyle konuştu: “Gezi, kimin hangi hakkı gasp ediliyorsa onu savunmak için alanlarda olduğu bir direnişti. Gezi, en hoyrat, en sert, en acımasız, en ölümcül müdahalelere akıl ile mizah ile karşı koyan bir kardeşleşmeydi. Gezi, yeryüzü sofralarında hayat bulan bir paylaşmaydı. Gezi Taksim’di, Türkiye’ydi. Gezi, içinde yer almaktan, parçası olmaktan hepimizin onur duyduğu, Anadolu tarihinin en barışçıl direnişlerinden biriydi. Gezi direnişinin başladığı ilk günden bugüne birçok dostumuz, yoldaşımız çok ağır bedeller ödedi, ödemeye de devam ediyor. Öncelikle Gezi direnişinde yaşamını yitiren canlarımızı saygıyla ve minnetle anıyorum. Hepimiz haklarımızı koruyabilelim diye onlar yaşam hakkını yitirdiler. Elbette zalimin zulmü bitmediği gibi, onlara teslim olmayanların mücadelesi de bu süreç içerisinde bitmedi. Bugün hâlâ özgürlükleriyle bedel ödeyen dostlarımız var. Hepimiz tanıklık ediyoruz ki bir yanda otoriter ve bir o kadar korkak bir yönetim ve ona bağlı mahkemeleri var. Diğer yanda insan yaşamına sığdırılacak en anlamlı mücadelelerden birini veren, kararlılıkları kadar cesaretleri de büyük Gezi tutsakları olan bizlerin dostları var. Bir yanda elindeki yetkilerle muktedir olan iktidar ve onun düzmece mahkemeleri var. Diğer yanda sahip oldukları ahlâk, erdem, vicdan, haysiyet, onur ve cesaretle güçlü olan bizim dostlarımız var. Bu vesileyle Sayın Osman Kavala’yı, Mine Özerden’i, Mücella Yapıcı’yı, Ali Hakan Altınay’ı, Yiğit Ali Ekmekçi’yi, Çiğdem Mater’i ve iki sevgili dostum Tayfun Kahraman ile Can Atalay’ı dostça, kardeşçe ve yoldaşlık duygularıyla selamlıyorum. Bizim ideallerimiz onlarla içeride, onların idealleri bizlerle birlikte dışarıda. Yakındır, hesabını soracağız.”

KADRİ GÜRSEL: GEZİ DİRENİŞİNİ DURDUĞU YÜKSEK AHLÂKİ ZEMİNDEN İNDİRMEK MÜMKÜN OLAMAMIŞSA BUNDA EN BÜYÜK PAY GEZİ TUTSAKLARININDIR

"Bu yıl SODEV İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü'nü Gezi tutsaklarına verme kararı" aldık diyen jüri üyesi gazeteci Kadri Gürsel, bunun gerekçelerini şöyle anlattı: “2023’te 10’uncu yıl dönümünü idrak edeceğimiz Gezi direnişi, Türkiye’nin modern tarihinde bir benzeri daha yaşanmamış; demokratik, barışçıl, olağanüstü yaygın, buna karşılık lidersiz ve kendiliğindenci bir kitlesel itiraz hareketidir. Gezi direnişinden yükselen itiraz; şehir, hayat ve özgürlükler üzerinde kurulan ağır antidemokratik baskılara karşıdır. İşte Gezi direnişinin bu karakteri nedeniyledir ki Gezi davası, bu direnişi yargı silahıyla kriminalize etmek, gayrimeşru kılmak ve bu sayede gerçekleşmesi muhtemel her türlü barışçıl protestoyu baskı yöntemleriyle ezmenin sözde hukuki zeminini hazırlamak gibi özgürlük ve demokrasi karşıtı bir siyasi amaç taşıyordu. Bu bağlamda üç ana husus, bu yılki SODEV İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü’nü Gezi davası tutsaklarına vermemizi gerektirmiştir. Birincisi, iktidarın Gezi davası vasıtasıyla Gezi direnişini karalama, suçmuş gibi gösterme çabasındaki siyasi maksada ilişkindir. Adlarını zikrettiğimiz Gezi davası tutsakları, duruşma salonlarında, tutuldukları cezaevlerinde ve özgür yargılandıkları zamanlarda yaptıkları açıklamalar ve tavır alışları ile Gezi direnişinin demokratik, meşru ve barışçıl özünü her fırsat ve vesileyle savunmuşlar ve iktidara, dizayn ettiği bu politik davayı kendi amacı doğrultusunda başarıya ulaştırma şansını vermemişlerdir. Gezi direnişini durduğu yüksek ahlâki zeminden indirmek mümkün olamamışsa bunda en büyük pay Gezi tutsaklarınındır.

“AİHM’İN KARARINA UYMAYAN ANKARA, TÜRKİYE’Yİ EVRENSEL HUKUK NORMLARINDAN DAHA DA UZAKLAŞTIRDI”

İkinci husus; günün sonunda Gezi tutsaklarının içine topluca konuldukları bir torba davaya dönüştürülen Gezi davasının, Türkiye’de hukukun ve yargının iktidara bağımlılaştırılarak, araçsallaştırılarak, siyasi amaçla kullanılan bir silaha dönüştürülerek düşürüldüğü, milli felaket tanımına uyan feci durumu gözler önüne seren bir dava olmasıdır. Bu dava süreçlerinde tutuklama müessesesi, iktidarın siyasi ihtiyaç ve çıkar mülahazaları doğrultusunda son derece keyfi ve fütursuz biçimde kullanılmıştır. Örneğin Osman Kavala, delilsiz suçlamalarla 5 yılı aşkın bir süre cezaevinde tutulmuş ve akabinde nasıl olduğu anlatılamadığı hâlde hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiği iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılabilmiştir. Kavala hakkında ileri sürülen Gezi’nin finansörü ve organizatörü olmak, 15 Temmuz darbe girişimine katılmak ve casusluk suçlamaları, sırayla veya aynı anda tutuklama gerekçesi olarak kullanıldı ama ne Kavala hakkındaki bu suçlamalara ne de diğer 7 sanığın 18 yıl ağır hapse mahkum edildikleri 25 Nisan 2022’de tutuklanmalarına neden olan ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım’ suçlamasına mesnet teşkil eden herhangi bir somut delil bulunabildi. AİHM’nin Kavala hakkında 10 Aralık 2019’da verdiği ‘derhal tahliye’ kararına uymayan Ankara, Türkiye’yi bağlı kalmakla yükümlü olduğu evrensel hukuk normlarından daha da uzaklaştırdı.

“8 GEZİ TUTSAĞI, EVRENSEL İNSAN HAKLARINDAN YOKSUN BIRAKILMIŞLARDIR”

Seçici kurulu 2022 yılı İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü’nü Gezi tutsaklarına vermeye teşvik eden üçüncü husus, kendilerinin maruz bırakıldıkları ağır insan hakları ihlalleridir. 8 Gezi tutsağı, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalarda ve kendi anayasasında yer alan, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde adil yargılanma ve kişi hürriyetinin korunmasıyla alakalı temel ve evrensel insan haklarından yoksun bırakılmışlardır. SODEV’in 2022 yılı İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü’nü Gezi tutsaklarına vermesinin, ülkemizin 2023’te geçtiği kritik süreçte barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ideallerinin gerçekleşmesine katkıda bulunacağını umuyoruz.”

HANDE ALTINAY: DAHA EŞİT BİR TOPLUMDA YAŞAMAK İSTEYEN İNSANLARIN BİRLİKTELİĞİ, DAYANIŞMASI BAKIMINDAN DA BU ÖDÜL ÇOK DEĞERLİ

Gezi Parkı davası tutuklusu, sivil toplum kuruluşu yöneticisi Hakan Altınay'ın ödülünü, eşi Hande Altınay aldı. Ödülü, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu’nun elinden Altınay, “Gezi’de vücut bulan ve daha özgür, daha adil, daha demokratik, daha eşit bir toplumda yaşamak isteyen insanların birlikteliği, dayanışması bakımından da bu ödül çok değerli. Çok sağ olun. Bugün, bizim görüş günümüzdü. Biraz da zor bir görüş günüydü. Bazıları daha iyi oluyor, bazıları daha zor oluyor. Onun için bu akşam burada sizlerle buluşma da inanın, benim adıma özel olarak çok anlamlı" diye konuştu.

Hande Altınay, eşi Hakan Altınay’ın ödül dolayısıyla gönderdiği teşekkür mesajını da okudu.

AKİF BURAK ATLAR: BİZ, BÜYÜK BİR GEZİ AİLESİ DEĞİL MİYİZ

Avukat Can Atalay adına ödülü, Taksim Dayanışması’ndan Akif Burak Atlar aldı. Atlar’a ödülü, öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi takdim etti. Atlar, teşekkür ederek başladığı konuşmasında şunları söyledi: “Bugün 27 Ocak. Can’a da ön ismini veren Şerafettin Atalay’ın evinin önünde katledilişinin 52’nci yıl dönümü. Dolayısıyla Atalay Ailesi, bugün Amasya’daki anmaya katılmak üzere aramızda değiller. O nedenle ödüllü sevgili Can Atalay adına da teslim alıyorum ama biz de büyük bir Gezi ailesi değil miyiz? Sevgili Can ile sabah beraberdik Silivri’de. Can’ı, Hakan’ı, Tayfun’u ve onların sıcaklığını gördük. O sayede ısındık bu sabah. Can’ın küçük bir mesajı var. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum. ‘Sosyal Demokrasi Vakfı’nın 2023 İnsan Hakları Ödülü’ne arkadaşlarımla birlikte layık görülmenin onurunu yaşıyorum. Bu ödülün bize layık görülmesine sebep olan kararlılıkla mücadelemiz sürecek. Her hâl ve şartta umudu dürtecek, umutsuzluğu yatıştıracağız. Tören sonrası buraya doğru bir kadeh kaldırırsanız çok seviniriz.’”

MURAT UTKU: ADALETSİZ BİR SÜREÇ, AMA BİTECEK

Eşi Çiğdem Mater adına ödülü, eski SODEV Başkanı Babür Atila’nın elinden alan Murat Utku, bu birlikteliğin kendilerine güç verdiğini söyledi. Utku, şöyle konuştu: “Hep birlikte olmak, hep birlikte olduğumuzu hissetmek, sizlerin desteğini yanımızda, arkamızda her zaman hissetmek ki bu ancak karşılıklı olarak birbirimize destek vererek atlatabileceğimiz bir süreç. Adaletsiz bir süreç. Hukuksuz bir süreç. Kötü bir süreç ama bitecek. Dolayısıyla işte buna hep beraber ‘Yarın nasıl daha iyi çözümler, nasıl daha adaletli bir ülke ve nasıl daha haysiyetli bir yönetim biçimi yaratabiliriz’ diye düşünmek ve hep bunu hep beraber yapabilmek çok değerli, çok kıymetli. Dolayısıyla bu ödül töreninde bulunmak bizler açısından son derece değerli, çok teşekkür ediyoruz SODEV yönetimine ve jürisine. Çiğdem’in de bir mesajı var sizlere. Onu okuyarak sözlerimi tamamlamak istiyorum. ‘Sevgili SODEV üyeleri, içeride ve dışarıda bir arada olmanın, birlikte durabilmenin bunca önemli olduğu şu günlerde dayanışmanız ve desteğiniz avlumuza kondu. Çok teşekkürler. Herkesin hakkının herkese verildiği, eşit yurttaşlığın ve gerçek bir demokrasinin hüküm sürdüğü günlerin hayaliyle Bakırköy Kadın Cezaevi’nden hepinize sevgiler.’”

SU ÖZERDEN: YAKINLARIMIZ, BU ÜLKEDE HAKSIZLIĞA UĞRAYAN NE İLK NE DE SON İNSANLAR

Mine Özerden adına ödülü, kızı Su Özerden, eski SODEV Başkanı Aydın Cıngı’dan aldı. Su Özerden, şunları dile getirdi: “Annem adına, SODEV Yönetim Kurulu’na ve jüri üyelerine çok teşekkür ediyorum. Yakınlarımız, bu ülkede haksızlığa uğrayan ne ilk ne de son insanlar; bunu biliyoruz. Kendileri de bunu biliyorlar. Umutlarını asla yitirmeden bekliyorlar. Çalışmalarına devam ediyorlar. Üretmekten, düşünmekten ve bizlere de umut dağıtmaktan vazgeçmiyorlar. Annemin mesajı şöyle, çok kısa. ‘Her şeye rağmen bu coğrafyanın kadim bilgilerine güvenmeye devam ediyorum; merakla ve sakince. Sosyal Demokrasi Vakfı’na, bizleri unutmadığı için teşekkür ediyorum.’”

CANSU YAPICI: SEÇİCİ KURULUNUN GEREKÇESİ, ANNEMİ EN ÇOK MUTLU EDECEK METİNLERDEN BİR TANESİ

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Mücella Yapıcı'nın ödülünü kızı Cansu Yapıcı’ya verdi. Cansu Yapıcı, şöyle konuştu: “SODEV seçici kurulunun ailelerimizi seçme gerekçesi, okunduğu anda annemi en çok mutlu edecek metinlerden bir tanesi. O yüzden tekrar teşekkürler. Kendisinin mesajını okumak istiyorum: ‘Sevgili dostlar, bu ödül ve her şey için gönülden teşekkürler. Desteğiniz, dayanışmanız, haksızlıklara karşı inatlı duruşunuz sadece bizlere değil, gelecek güzel günlere umut ve ışık oluyor. Bugün aranızda olamadığım için çok üzgünüm ama bilin ki varlığını derinden hissettiğim o salondaki inat, dirayet, neşe ve umut, cezaevinde bu akşam bizlerle. Özgürlük, hak ve emek için mücadeleye devam eden sizleri hasretle kucaklıyorum. Tekrarlamakta ısrarcıyım. Gezi; eşitlik, özgürlük ve demokrasi için bu ülkenin sönmeyecek umududur. Biz hâlâ bu umutta inatçıyız. Kaybettiğimiz çocuklarımıza özlemle özgür meydanlarda buluşacağız.’”

OSMAN KAVALA ADINA ÖDÜLÜ ALAN EŞİ AYŞE BUĞRA GÖZYAŞLARINA HAKİM OLAMADI

Akademisyen, yazar Ayşe Buğra, eşi Osman Kavala’nın ödülünü Ertan Aksoy’un elinden aldı. Konuşmasında gözyaşlarına hâkim olamayan Buğra, şunları söyledi: “Büyük bir adaletsizliğe, büyük bir gaddarlığa maruz kalan insanlar için, bu adaletsizliğin ve bu gaddarlığın farkında olanların varlığı son derece önemli. Onun için burada olmaktan çok memnunum. Çok teşekkür ederim. Bir de şunu söylemek istiyorum. Adaletin, bağımsız bir yargı sisteminin varlığı, birlikte yaşamanın bir ön koşuludur. Bunun farkında olan, bunu gören ve bunun için mücadele eden herkese çok teşekkür ederim. Osman’a bu ödül törenini zamanında haber veremedik. Onun için bir mesajı yok ama eminim, ödül gerekçesini okuduğu zaman o da çok duygulanacak. Tekrar teşekkürler.”

MERİÇ DEMİR KAHRAMAN: BÜTÜN AİLELER EMİNİM, SENELER SONRA, HEPİMİZ ORADAYDIK, AYNI ŞEYLERİ DÜŞÜNÜYORLARDIR

Meriç Demir Kahraman da şehir plancısı eşi Tayfun Kahraman adına ödülü, Kadri Gürsel’in elinden aldı. Kahraman, eşi Tayfun Kahraman ile Gezi Parkı protestolarında tanıştıklarını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün, yıllar sonra, 10 yıl sonra, onun mücadelesine, onun duruşuna neden gönül verdiğimi bugün tekrar daha iyi anlıyorum. Buraya gelirken, Gezi Parkı’nda yürürken bunları düşündüm. Bütün aileler eminim, seneler sonra hepimiz oradaydık, aynı şeyleri düşünüyorlardır. Bugün görüş günümüzdü. Tayfun’un hepinize çok selamı var. Kısa da bir notu var. Onu da okumak isterim. ‘Sevgili SODEV ailesine, ülkemizde insan hakları ve demokrasi bilincinin gelişmesi için çok kıymetli katkılarınız kapsamında biz Gezi tutsaklarına layık gördüğünüz bu değerli ödül ve gösterdiğiniz yüksek dayanışma nedeniyle sonsuz teşekkürler. Yalnız gelecek kuşaklara değil, Gezi direnişi sırasında kaybettiğimiz canlara da borcumuz olan özgür, adil, demokratik bir düzen, kardeşçe bir yaşam kuruluncaya kadar haykırmaktan vazgeçmeyeceğiz. Her yer Taksim, her yer direniş.’”