Dini bayramlar inananlar için kutsal ‘hediyelerdir’; sevinç ve ferahlık günleridir. Ama bu bayramların en güzel yanı inanmayanlara veya inanç iklimine uzak duranlara bile o sevinci tattırabilmesidir. Bu açıdan baktığımızda Ramazan Bayramı tabi ki de Şeker Bayramı değil ama şeker gibi bir bayramdır.

Bir de bayram denince akıllara hemen çocuklar ve çocukluğumuz gelir. Bayram çocuksulaştırır içimizi. Bayramlık ayakkabılarını başucuna koyup uyuyan çocuklar var mı hala, bilemiyorum ama çocukların dün olduğu gibi bugün de bayramları başka bir coşkuyla yaşadıklarını biliyorum. Yine de bayramlarla çocukları ve çocukluğu özdeşleştirmeyi hem bayramın anlamına hem de yetişkinlerin ihtiyaçlarına karşı haksızlık olarak görüyorum.

Ramazan boyunca kendini tutanların, sakınanların (oruç ibadetini işaret eden Arapça savm sözcüğü bu anlama gelir) şimdi bayram etmesi ne kadar anlamlı. Ama ibadetini yerine getirsin, getirmesin... Biz bütün koca bebeklerin de azıcık gönül almaya, hatır sorulmasına ve barışa, barışmaya ne de çok ihtiyacımız var.

Peki yapıyor muyuz bunu?

Biz ne dersek diyelim, dünya değişiyor, gelenekler bile yeni kılık kıyafetlere bürünüyor. Ortaya konuşarak kaçak oynamanın alemi yok!

Çünkü giderek yaygınlaşan ‘bayram geldi, fırsat bu fırsat şehirden gidelim’ tavrına gıcık olmaya başlamıştım. Doğma büyüme Sarıyerli olarak İstanbul’da mahalle kültürünün, sıcak komşuluk ilişkilerinin ve dayanışmanın ender olduğu bir ortamda büyüdüm. Kim bilir belki de bu yüzden bayramlarda başka yerlere ‘kaçmayı’ tercih etmiyorum.

‘Nerede o eski bayramlar’ teranesinin bazı medya organları tarafından ısıtılıp her sene önümüze sürülmesini önleyecek! Şükür! Çünkü eskisi yenisi değil, asıl değerli olan bayramın bizlere bayram ettirmesidir.

Ben, sen, o her günümüzü bayramlaşarak geçirsek, durmadan kısa mesajla bayram tebriği atsak birbirimize neye yarar?

Tamam! Burada durayım.

Sevgili Sarıyerli dostlarım ve büyüklerim hepinizin bayramını ayrı ayrı kutluyorum. Herkese şeker tadında hayırlı bayramlar diliyorum.

Levent PEHLİVANOĞLU