Son günlerde ekonomide fahiş fiyat artışları görmekteyiz. Üstelik bu fiyat artışları temel gıda maddelerinde kendini gösteriyor. Fiyatlar bir yılda %25-%100 oranında artıyor. Ticaret Bakanlığı ve bağlı kuruluşlar da fahiş fiyat artışı uygulayan 208 firmaya 6,9 milyon lira idari para cezası uyguluyor.

Ülkemizde şu an öne çıkan yoksulluk, işsizlik ve hayat pahalılığı can yakıyor. Bu durumda olmamızın tabi ki dünyayı kasıp kavuran Covid-19 salgını hastalığının büyük etkisi olması yanında, kendimize hs siyasal, ekonomik ve sosyal politikadaki geçmişte alınan yanlış  kararların büyük etkisi vardır.

Şöyle ki; bilindiği gibi dünyada ekonomik sistemler 3 gruba ayrılır. Devletçi ekonomiler: Bu sistemde üretim araçları devlet mülkiyetindedir. Merkezi planlama esastır. Ekonominin genişletilmesi ve istikrar kazanması için hükümetin ekonomiye aktif müdahale etmesi gerekir.

Serbest piyasa ekonomileri: Ülkemizde 24 Ocak 1980 yılında 24 ocak ekonomik kararları altında bu sistem uygulanmaya başlanmıştır. Özal tarafından uygulamaya konulan serbest piyasa ekonomisini ünlü iktisatçı Adam Smith bir cümle ile özetler. 'Bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar.' Fiyatlara devlet müdahale etmez, fiyatlar arz ve talebe göre serbestçe belirlenir. İsteyen istediği fiyattan malını satar. Piyasa özel sektörün yani reel sektörün elindedir. Sosyal yönü olmayan bu sistem sadece kar amacı üzerine kurulmuş ve son derece acımasız, rekabetten uzak vahşi kapitalist sistemdir. Ünlü İktisatçı John Maynard Keynes ise bu sistemi şöyle özetlemiştir; 'Piyasalar mantık ile değil, hayvani içgüdüler ile hareket eder.' Yani vahşi, acımasız ve popülisttir.

Bu devletçi ve serbest piyasa ekonomisinin yanında bir de karma ekonomik sistem var. Bu da piyasa genellikle özel sektörün elindedir. Ancak devlet gerek gördüğü durumlarda piyasaya müdahale eder.

Bu sistemleri kısaca açıkladıktan sonra gelelim bugünkü gıda enflasyonuna. Bizim bildiğiniz gibi TANSAŞ'larımız, GİMA'larımız vardı.TANSAŞ halka ucuz et, meyve ve kömür gibi maddeleri ucuz fiyata satmak için 1973 yılında İzmir Belediyesi tarafından kurulmuş, GİMA ise aynı amaçlarla devlet tarafından yükselen fiyatlar karşılığında halkı korumak, temel gıda maddeleri satmak için 1956 yılında kurulmuştur.

Devlet piyasaya bir piyasa oyuncusu rolünde bu GİMA VE TANSAŞ gibi kurumları aracı kullanarak dolaylı olarak müdahale eder, fiyatların artışını önlerdi. Bugün ise devlet dolaylı müdahale gücünü bu kurumları uluslararası kuruluşlara sattığı için yapamayarak, cebren fiyatları aşağıya çekme yolunu benimsemek zorunda kalmıştır. Aslında bu yöntem benim hiç benimsemediğim, ancak 1980 yılında uygulamaya konulan ve şu an ki hükümetin benimsediği serbest piyasa kurallarına karşıdır. Normal de serbest piyasa ekonomisinde fiyatlara devlet müdahale etmez. Düşünün, şu an her ilçemizde, kamu tarafından yönetilen birkaç TANSAŞ, birkaç GİMA olsa bu fiyatlar bu kadar fahiş bir şekilde artar mı?

TANSAŞ VE GİMA'NIN TARİHÇELERİ

24 Ocak kararları neticesinde GİMA, 1993 Yılında Dedeman- Bilfen grubuna satıldı. 1996 yılında Dedeman Hüsnü Özyeğin- Fiba grubuna sattı. En son 2005 de Fiba Holding GİMA marketlerini Fransızların ortak olduğu Carreforusa ya sattı. Yine TANSAŞ'ta 1996 yılında İzmir Belediyesi borçlarını kapatmak için ayni yöntemle Migros’a satıldı. Halka ucuz gıda temini için kurulan bu iki güzide kuruluş, yabancıların eline geçmiş,Uluslararası sermayenin yönetimine devredilmiştir. İşte devlet kurumlarının yabancılara satılmasının en büyük sakıncasını şimdi canlı, canlı yaşıyoruz. Türk halkı da bu bedeli acımasızca ödüyor.

HALK EKMEK

Bu durumu bir başka örnekle de somut bir şekilde açıklamak mümkün. Bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin üretip halka sattığı 250 gr halk ekmeğin fiyatı 1TL'dir. Buna karşılık 200 gramlık özel sektör fırınlarında üretilen normal ekmeğin fiyatı ise 1,75”Türk Lirasıdır. Burada gramajlarda dikkate alındığında,halk ekmekle piyasada ki fırınlarda üretilen ekmek arasında  %100 bir fiyat farkı vardır. Her ne kadar engellenmeye çalışılmış olsa da bu engeller aşılarak halk ekmeğin üretiminin artırılması, bu zor dönemde vatandaşın ucuz ekmeğe erişimi sağlanmış olması İstanbul için sevindiricidir. Bugün halk ekmek fabrikası satılmış olsaydı, İstanbullu  ekmeği 1,75 TL'ye değil, daha da yüksek bir fiyata yiyecekti. Gerek yerel yönetimlerin, gerekse devlet yönetiminin elinde bulundurduğu üretim kaynaklarının elinden çıkarması yani satması ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır. Bunu okurların takdirine bırakıyorum.