Sanatın insan üzerindeki etkisi ve önemini çok kısıtlı bir çerçeveden görüp özetlemekle yetindiğimizi düşünüyorum. Hayır, sanat sadece insanın ufkunu açan, bir kişisel gelişim basamağı değildir. Hayır, sanat sadece çerçeveletip duvara asılacak, büyük paralar ödenecek, elitliğinize elitlik katacak bir şey değildir. Sanat, hızla akıp giden zamanın; gittikçe kalabalıklaşan dünyanın ve ilerleyen teknolojinin gittikçe koyulaşan gölgesine ittirdiğimiz ve ruhumuzu kemiren her şeyi olduğu yerden biraz olsun kımıldatan, varması gereken yere biraz olsun yaklaştıran, hayatı biraz daha yaşanılır kılan bir tılsımdır. Basite indirgendikçe tehlikeleşen ve gün geçtikçe çok daha az insanın farkında olduğu bir merhem. Üstelik bir türlü fark edilmemesine rağmen, her yerde. İnsanların çoğunun sanata bakış açısının çok ezbere olduğunu gözlemliyorum. Bazıları için Picasso, “ Saçma sapan çiziyor hani, küçük erkek kardeşim bile aynısını yapabilir bu tablonun!”cümlesinden ibarettir. Tanıdık geldi mi? Diğerleri için ise Picasso bir etikettir. Picasso’yu övmek ,kendilerini sanatsever, kültürlü göstermenin başlıca yollarından biridir. Anlamaları, hissetmeleri gerekmez. Benim nazarımda sanatın gerçekten ulaşabildiği kesim, bu kategoriden çok ayrı, bambaşka bir gurup. Zirâ bu guruptaki insanlar hissedebilen, anlayabilen ve bunun getirisi olan ‘anlaşılamama’ durumunu göze alan insanlardır. Bu kitle , sanatın amacına ulaştığında yarattığı kitledir bir şekilde. Bunun eğitimle, görgüyle, bilgiyle alakası yoktur. Bu son derece ruhani bir bağdır zirâ, sanatçı ve izleyici arasında, sanatı da izleyiciyi de tamamlayan. Sanat eseri , bir dönüştürücüdür. Yaratılan her eser sanatçıyı değiştirir. Sanatla haşır neşir olmanın izleyici için getirisi de elbette ki ilhamdır. Bir çok eserde bir şeyler bulmanız, aynısını yapabileceğiniz anlamına gelmeyebilir. Mühim olan o atı, o ressam gibi resmedebilmek değil. O ressamın o at ile ifade ettiğini, bir başka yol ile ifade edebilmek. Yaratıcılığın geliştirilmesi için izlenecek en güzel yol, yaratıcılıkla ortaya çıkmış şeyleri tanımaktır. Zirâ bu, bulaşıdır. Denize düşen bir yaprağın kuru kalması mümkün değildir. İfade edebilmek, bireyin en büyük ihtiyaçlarındandır. Sanat bir dönüştürücüdür, içinizde birikeni o gölgenin altından alıp, bambaşka bir formla dünyaya bırakıp uzaklaşmanın en sağlıklı yoludur. Bazen hissettiğimizi anlatacak kelimemiz olmaz, oysa bir kağıda iliştirdiğimiz kırmızı bir kare, bu ihtiyacımızı tam anlamıyla karşılamaya yetebilir. Zirâ sanat, her yerdedir. Ergin İnan eserleriyle ilk karşılaşmamı hatırlıyorum. Yine isimsiz bir 2008 çalışmasında , kağıt üzerine karışık bir çok başka aracı bir arada kullanarak enfes bir bütünlük yakalamıştır. Ki bu , sanatın kalıpların dışında nasıl da nefes aldığının çok güzel bir örneğidir. Gören kişi , sanatını icrâ etmek için bir kağıda, bir kaleme, bir taşa ihtiyacı olmadığını anladığında, sanat ile yaşamaya başlar. Zirâ bilir, yakasına iliştirdiği bir kuş tüyü de bir ifade aracıdır yeri geldiğinde, yeşile boyadığı bir kibrit kutusu da… “Sanat ne için var?” sorusunun cevabı, “ Çok daha iyi bir yerde yaşamak için”dir belki de. Zirâ içindeki gölgelerin altını boşalttıkça güzelleşir insanlar ve güzel insanlar sayesinde sanat sergi salonlarından , müzelerden çıkıp her yere yayıldığında, eminim ki sokaklar çok daha güzel kokar.

Sevgiyle