İnsan, sınırlı yaşamı ve güçsüzlüğü karşısında, doğanın sürekliliğini ve döngüselliğini görerek kutsal törenler yoluyla bu kısıtlılığı aşmaya, doğayla bütünleşmeye ondan yararlanmaya çalışmıştır. Sakınma ve egemen olma güdülerinin yansıdığı bu törenler, evrenin düzeniyle insanın düzeni arasında adeta bir uzlaşma arayışıdır. Soyut güçlere insansı nitelikler verilir, belli nesnelerin ruhsal güçler tarafından yönetildiği kabul edilir. İnsanın bu güçlere öykünme yeteneği doğanın ritmi ile buluşunca doğayla uzlaşma aracı olan dans ortaya çıkar. Düşüncelerden önce devinimlerin iş gördüğü zamanlarda, bireyler arasında iletişim aracına dönüşür.Sanat insanın doğadan, toplumdan ve içinde yaşadığı kültürden aldığı verilerin bilinç düzeyinde ve bilinçaltında harmanlanıp estetize edilmesidir. Halk sanatında ise bu eylem, ritüelistik dönemden ulus devlet çağına kadar rafine edilerek gelen bazı değişmez kamu değerleri üzerine kurulur. Bu yolla bir toplumun sanatı diğerinden ayrılır ya da ortak yaşam gereksinimlerin sonucu diğeri ile belli noktalarda benzeşebilir. Dans duygu ve/veya düşünce için fiziksel bir araç veya semboldür. Bazen ihtiyaç ve arzuların gösteriminde veya gerçeği gizlemede sözlü dilden daha etkili bir metot olur. İnsanlar çok yönlü alıcılar olduğu için, konuşmak ve dinlemekten daha sık hareket eder, izler ve hissederler. “İnsanlar hareket eder ve hareket topluluklarına aittir; tıpkı konuşup konuşma topluluklarına ait oldukları gibi. (Antropolog Ray Birdwhistell)” Hareket etmek en basitinden, beden değiştikçe bir şeyler hissetmek demektir. Daha da önemlisi, alışkanlık  haline gelmiş hareket modelleri, ilgili duyguları kendiliğinden doğurur. Daha iyi bir dünya ülküsü ile yola çıkan modernist eğilimin insan tasarımında romantik olana yer yoktur. Dans sanatçıları, Orta Çağ şövalye dansları ve Rönesans saray kültürü içerisinde şekillenmiş olan balenin yeni insanın dramını yansıtamayacağını söylerler ve balenin biçim anlayışına ve havada geçen bir eylem oluşuna toptan karşı çıkarlar, yer çekimini ve zemini farkederler. Varolan dramatikyapıyı hiç dramatik olmayan yeni bir yapı ile bozarak daha önce görülmemiş bir tiyatroya ulaşırlar. Yeni insanın durumunu bu koşullar altında açıklamaya çalışan bu yeni estetik kategoriye „Modern Dans‟ denmiştir. Tüm danslar kendi dönemleri ve kültürel bağlamları ile değerlendirilmelidir. Hepsinin içinde var oldukları toplumda değişik işlevleri olmuştur. Geleneksel dansların amacı öncelikle topluluğun duygularını yeniden üretmek, sürekli kılmak ve güvende tutmaktır. Bireyin semboller dünyası ile arasında bir iletişim aracıdır. Bu danslar beraberinde bir tarihi ve yaşanmışlığı somutlaştırır, dans eden topluluğun kollektif belleğini taşır. Gündelik yaşamın içinde ancak gündelikten farklı bir duygusal boyutta yer alır. Yalnızca dans edenlere değil izleyenlere yani inananlara da tavsiyelerde bulunur.