Şimdi ben size kendi cümlelerimi sıralayacağım ama dönüp diyeceksiniz ki bu Çiğdem de kim?

Günümüzde hiç kimsenin spesifik bir şekilde karakteri ile alakalı net bir bilgi aktarabileceğine inanmıyorum. Kendi kendimizi manipüle etmeye bayılan bir milletiz kabul edelim, bu noktada yazdığım hiçbir satırın egosantrik algılanmasını istemem. Bu yazıdaki egosantrik olarak algılanabilecek tüm öğeleri siz okurların Çiğdem’in hayatından yola çıkarak, Çiğdem’in her anısında kendinizden parçalar bulmanız adına aktarıyor olacağım. Dilerim ki ben hem yazayım hem de yazarken kendimle yüzleşeyim. Ve dilerim ki siz okurlarım hem keyifle okuyun yazılarımı hem de okudukça kendinizi bulun…

“Bir insan kaç ayrı parçaya bölünebilirse o kadar fazla parçaya bölündüğümü düşünüyorum” diyen bir insan, bu cümlesinde size olumlu bir enerji mi verir olumsuz mu? Yazının devamına bakmadan, yazıyı bir köşeye koyup sadece 5 dakika bu cümlenin size ne düşündürdüğünü bir köşeye yazın ve yazının devamında vereceğiniz tüm olumlu / olumsuz yargıları ilk düşünceniz ile yazı sonunda karşılaştırın isterim.

Bir insan kaç ayrı parçaya bölünebilirse bölünüyor Çiğdem, kime yetişebiliyorsa her gün o kadar kişiye yetişiyor Çiğdem. Sahiden bir insan kaç ayrı parçaya bölünebilir, sayı iletilebilecek bir cümle gibi gelmiyor bana. Hayatımdaki nüfus oldukça kalabalık, çok fazla arkadaşım, sayısız komşularım, 2 tane kızım, annem, sayısını artık sayamadığım kedilerim, evin içinde dışında nüfusun çoğunluğunu oluşturan köpeklerim ve kuşlarım var. Her bir kategori benim farklı bir karakterimi ortaya çıkardığı için bunca parçaya ayrılmayı ne yalan söyleyeyim çok seviyorum. Çiğdem arkadaşları ile birlikteyken çılgın ve eğlenceli. Komşuları ile birlikteyken kimi zaman sabırlı kimi zaman yardımsever kimi zamansa dayanışma ve bolca anlayış / hoş görü içerisinde. Çiğdem kızları ile birlikteyken hem en yakın arkadaş hem de tam bir anne. Kimi zaman sorumluluk sahibi ve güçlü kimi zaman çok yorulan, kimi zaman da gücünü yorgunluğundan alan bir kadın. Sabrederek sevmeyi öğrenmiş, yeri geldiğinde sevmeyi öğretmiş. Sadece insanı değil, doğadaki her canlıyı sevmiş ve çocuklarına da sevdirmiş bir anne Çiğdem. Tüm zorluklara rağmen, zorluklardan her sabah uyandığında yeniden külleriyle doğmuş, çocuklarına günaydın deyip kimi zaman içi kan ağlarken yine de gülücükler saçmış bir kadın. Bunu her zaman başarabilir miyiz? Asla… Ama hiçbir zaman unutmamamız gereken ve kendime her gece yatarken hatırlattığım sabaha umutlarla yeniden doğmamı sağlayan şey uyandığımda güneşin yeniden doğacağıdır, içimdeki karanlığın yerine güneşi bırakıyorum… Her sabah uyandığımızda yepyeni bir güne ve yeni şanslara doğduğumuzu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor, bu sayede çevremizdekilere ve kendimize iyi gelebilir, eksik kalan yanlarımıza tutunarak kendimizi besleyebiliriz. Yaşça orta yaşlarda olan Çiğdem’in annesinin yanında içinden apayrı bir parça çıkıyor. Çocukları yanında güçlü, arkadaşlarının yanında eğlenceli, komşuları karşısında hoş görülü olan Çiğdem hala annesinin yanında sevgi ve şefkat bekleyen küçük bir çocuğa dönüşebiliyor. İçimdeki çocuğu besleyen bu parçamı, dünyalara değişmem. Kendimden ve gerçeklikten her uzaklaştığımda beni olmam gereken noktaya getiren bir parçam da bu. Evinde onlarca cana ev sahipliği yapan Çiğdem’in bir diğer parçası da onu en çok bütüne yaklaştıran parçası diyebiliriz. Sabretmeyi, karşılıksız sevmeyi, sinirlense bile tepkisiz kalabilmeyi, empati yapmayı, başka bir bakış açısıyla olayları ele alabilmeyi ve daha kendisine kattığı birçok karakteristik özelliği evinde misafir ettiği canlar sayesinde kazandı Çiğdem. Bu noktada en çokta; iletişim kurmanın tek yolunun konuşmak olmadığını, anlamak olduğunu anladı. Karşındakini anlamak iletişimin en büyük parçası, karşındaki anladıktan sonra konuşmakta iletişimin bütünü. Sessiz, dilsiz, ne istediğini dile getiremeyen, yardıma muhtaç canlara ev sahipliği yaptıkça birisini karşılıksız sevebilmenin öncelikle zorluğunu, sonrasında güzelliğini öğrendi. Taleplerini dile getiremeyen canların ne istediğini anlamak çok büyük sabır ve gözlem meseledir, Çiğdem sabrettikçe onları anladı, kızsa da gözlemledi, gözlemledikçe keşfetti. Keşfettikçe empati yapabilmeyi öğrendi… Bu canlılardan öğrendiği ne varsa tüm hayatına bunları entegre etti… Belki gündelik yaşantıda daha sabırsız, daha empatiden uzak, daha anlayışsız bir insandı önceleri. Her parçasında bir başka duygu deneyimledi, deneyimlediği her duygu ona farklı bir karakter getirdi. Çiğdem kaç parçaya bölünürse bölünsün, her parçasında kendisini çok sevdi. Annesinin yanında daha nazlı olurken, arkadaşlarının yanında yer edinirken, çocuklarına karşı güçlü gözükmek için her gün daha çok çabalarken, komşuları ile uyumlu bir sokak yaratmak için çabalarken, evinde misafir ettiği savunmasız canlara dayanak olurken… Hepsinde farklı bir Çiğdem’i keşfetti ve keşfettiği her parçası ayrı ayrı onu bütüne ulaştırdı.

Çiğdem bambaşka karakterleri içinde barındıran, gün içerisinde sayısız ayrı ayrı parçaya bölünen, kimi zaman telaşlıyken bile insanları kahkahalara boğmasını bilen, üzgünken güldüren, güçsüzken güçlendiren, savunmasızken savunan, her neyi yapamıyorsa o an bir başka parçasından beslenmeyi öğrenen, her bir ayrı parçasıyla günden güne bütünlenen bir kadın.

Sizi siz yapan karakterleriniz neler? Kaç farklı karakter bir beden içinde barınabilir? Bunca farklılık insanı yorar mı, güçlendirir mi? Kişiden kişiye değişen her deneyimi dinleyerek, öğrenek bakış açısı kazanma imkanına sahip olmamız muhteşem bir şey. Umarım bir gün bir yerlerde sizin deneyimlerinizi dinler, hayatımızdaki benzer parçaları bir araya getirme mutluluğu yaşarız.

Unutmayın ki genel gözüken her yargıyı özele indirgeyebileceğimiz birçok öğe oluşturur, özel gözüken bir yargıyı ise oluşturan tamamen kendi perspektifimizdir.

Herkesin gerçek benliğini bulabilmesi dileğiyle…