Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkıp tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 virüsü küresel bir sorun haline gelmiştir. Yazımızda, başta ekonomi olmak üzere birçok alanda olumsuz etkilere yol açan salgının, özellikle kredi sözleşmelerine etkisi ve yetkili kuruluşlar tarafından alınan önlemlere değinilecektir.

Türk hukukunda, sözleşme akdedilirken genel kural “PactaSuntServanda” (Ahde Vefa) ilkesi olup, taraflar sözleşme kurulurken üstlendikleri tüm edimleri kararlaştırılan şekilde ifa etmekle yükümlüdür.

Öncelikle, kredi veya finansman sözleşmelerinde borçlu olan tarafın borcunu gereği gibi ifa edememesindeki sebebin mücbir (önüne geçilmesi elde olmayan veya istencin dışında oluşan durum)olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

Genelde, taraflarca akdedilen sözleşmelerin çoğuna “Mücbir Sebep”(Force Majeure) maddesi konulmaktadır. Bu madde, mücbir sebep oluşturan olayların neler olduğunu, bu olayların gerçekleşmesi halinde tarafların ne şekilde davranmaları gerektiğini ve bunun hukuki sonuçlarını açıklar niteliktedir. Türk hukukunda mücbir sebebin tanımı yapılmamış olup, şartlarını doktrin ve Yargıtay içtihatları belirlemiştir.

“Mücbir Sebep”ten bahsedebilmemiz için;

•Borcun ifası kısmen/tamamen imkansız hale gelecek (kaçınılamaz),

•Bu durum tarafların iradeleri dışında gerçekleşecek (öngörülemeyen),

•Söz konusu imkansızlık hiçbir şekilde önlenemeyecek (karşı konulamaz),

•Bu durumun meydana gelmesinde tarafların kusuru olmayacak (kusursuzluk),

•İfanın imkansız hale gelmesi ile mücbir sebebi meydana getiren olay arasında illiyet (nedensellik) bağı olacak,

•Söz konusu durumun, sözleşme kapsamında mücbir sebepolması gerekir.

Ancak, sözleşmenin ilgili maddesinde yazan salgın ve bulaşıcı hastalıklar, mücbir sebep olarak belirtilmese dahi, eğer geniş yorumlanabiliyor ise, yine mücbir sebep olarak değerlendirilebilecektir.

“Beklenmeyen Hal” ise, borçlunun irade ve davranışından bağımsız,kendi borcunu ihlal etmesine neden olan durumdur. Bu sebeple, her mücbir sebep beklenmeyen hal olabilirken; her beklenmeyen hal bir mücbir sebep değildir. Covid-19 salgını“Mücbir Sebep” mi yoksa “Beklenmeyen Hal” olarak mı kabul edilmelidir?

Her iki durumu sonuçları bakımından “geçici” olup olmadığı yönünden değerlendirmek gerekir. Yani, somut olay borcun ifasını “geçici”imkansızlaştırıyor ise “Beklenmedik Hal”, “sürekli” imkansızlaştırıyor ise mücbir sebepten söz etmek mümkün olabilir. Dolayısıyla, Covid-19’un ne şekilde kabul edilmesi gerektiği, her somut olayda, borcun ifasının geçicimi yoksa süreklimi olduğu noktasında yanıt bulacaktır.

Nitekim,mücbir sebep olarak kabul edilen hallerden birinin ortaya çıkması halinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (136)’ncı ve (137)’nci maddelerinde yer verilen "İfa İmkânsızlığı" gündeme gelecektir.

“İfa İmkansızlığı” (Mücbir Sebebin Hukuki Sonuçları) iki şekilde karşımıza çıkar:

1-Sürekli İfa İmkansızlığı: Borcun ifa edilmesindeki engelin ortadan kalkmasının imkansız olduğu durumlarda söz konusudur. Örneğin;teslimi taahhüt edilen binanın deprem sonucu çökmesi.

2-Geçici İfa İmkansızlığı: Borcun ifa edilmesindeki engel ortadan kalktıktan sonra borcun yerine getirilmesi durumu. Örneğin; yoğun kar yağışı sebebi ile nakliyenin yapılamaması.

Bunların yanı sıra, “Mücbir Sebep” ile benzerlik gösteren“Aşırı İfa Güçlüğü”  (TBK madde 138)’de düzenlenmiştir.

“Aşırı İfa Güçlüğü” şartları şu şekildedir:

•Taraflarca öngörülemeyen olağanüstü bir durum olacak,

•Bunun ortaya çıkması borçludan kaynaklanmayacak,

Sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olacak,

•Borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olacak,

Bu durumda borçlu, hakimden;

1-Sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme(ClausulaRebüsSicStantibus),

2-Bu mümkün değil ise, sözleşmeden dönme seçimlik haklarına sahip olabilecektir.

Borçluyu, belirlenen süre içerisinde birtakım davranış veya yükümlülüklerle sorumlu tutan kararlara “Sürekli Edim” denir. Bu sözleşmelerde borçlu, kural olarak, “Sözleşmeden Dönme” hakkının yerine “Fesih”hakkını kullanır. Örneğin; hizmet sözleşmesi, kira sözleşmesi, saklama (vedia) sürekli edimli sözleşmelerdir. 

“Mücbir Sebep” ile “Aşırı İfa Güçlüğü” arasındaki fark; ilkinde, edimin ifası imkansız iken, diğerinde, edimin ifası, şartların önemli bir şekilde değişmesi ile oldukça güçleşmektedir. Sonuç olarak Covid-19 salgını, sözleşme taraflarının edimini imkansızlaştırmıyor ancak ifa edilmesini güçleştiriyor ise, aşırı ifa güçlüğü çeken taraf mahkemeye başvurarak sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep edebilir (TBK madde 138).

Eğer borçlu, bu madde kapsamında dava açar ve dava sonucunda haksız bulunur ise, edimi zamanında ifa edemediği için “Temerrüde” düşmüş (kişinin borçlandığı edimi hukuka aykırı olarak yerine getirmemesi) sayılır ve alacaklı tarafın “gecikme faizi” talebi ile karşılaşma ihtimali yüksektir.

Bu durumda, uyarlama talebinde bulunacak olan borçlu,ifadan önce veya en geç ifa sırasında, sözleşmesine“İhtiraziKayıt” (çekince kaydı)koyarakifada bulunmalıdır (TBK madde 131/2). Yani, ifada bulunurken uyarlama talebini saklı tutmalıdır. Bir başka ifadeyle, fer’i hakların asıl borca bağlı olarak sona ermemesinin nedeni, “İhtiraziKayıt” beyanıdır.Aksi takdirde, zamanında ileri sürmeyen taraf bu hakkını kaybeder.

Kredi Sözleşmelerine Etkisi:

Ticari kredi sözleşmesi hükümleri;

•Sektörlere,

•Faaliyet alanlarına,

•Proje türlerine göre çeşitlilik göstermektedir.

Herhangi bir ticari kredi sözleşmesine taraf olan borçlu, bu sözleşmeden doğan “Bilgileri Sağlama Yükümlülüğü”nüyerine getirmeli ve Covid-19 salgınından sebep, ticari faaliyetinin etkilenip etkilenmediğini, eğer etkilendiyse ne kadar kötü etkilendiğini Banka’ya bildirmelidir. “Bilgileri Sağlama Yükümlülüğü” genel olarak borçlu tarafın mali tabloları ve projeye ilişkin çevresel taleplerine ilişkindir. Böylelikle, mücbir sebebin ilgili borçlu açısından yarattığı sorunlara, kredi verenlerce çözüm üretilebilecektir. Tabi ki her borçlunun, somut olaya, ticari faaliyetinin niteliğine ve kredi veren ile akdettiği sözleşme hükümlerine göre ayrı ayrı ve özel olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

İlgili “Finans Belgesi”nde, mücbir sebep neticesinde, tarafların ne şekilde hareket edeceklerine dair bir düzenleme var ise, öncelikli ve uygulanabilir ölçüde bu hükümlere göre değerlendirilme yapılmalıdır.

Tüketici Kredileri; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamındadır. Kanunun (4)’üncü maddesi; sözleşme süresi içerisinde tüketici aleyhine değişiklik yapılamayacağını, (5)’inci maddesi ise; tüketicinin bilgisi dışında sözleşmeye dahil edilen ve tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine neden olan ve “Haksız Şartlar” olarak tanımlanan düzenlemeler kesin olarak hükümsüzdür.

Kısaca, tüketici kredileri bakımından, tüketicinin salgın nedeni ile ödeme güçlüğü çekmesi ve bu duruma bulunacak çözüm yine yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından yapılmalıdır.

Alınan Önlemler:

17 Mart 2020 tarih ve (8948) sayılı “BDDK” Kararı;

Söz konusu karar, 31 Aralık 2020 tarihine kadar geçerli olup, her türlü kredi ve bilanço aktifinde kayıtlı diğer alacakları da kapsamaktadır.

Amaç; kredilere ilişkin temerrüt halleri ve finansmanlara ilişkin önlemler alarak salgının olumsuz etkilerini azaltmaktır.

 “Kredilerin Sınıflandırılması ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”teki gecikmeye giren krediler, takip hesaplarına aktarılmadan önce 90 gün yerine 180 gün beklenecek olup, söz konusu uygulama, ihtiyaç kredilerinin yanı sıra taşıt, tüketici ve konut kredileri ile tüm ticari kredi türlerini de kapsayacaktır.

Yeniden yapılandırılmış kredilerin geri ödenmesindeki koşullar için de, yıllık izleme süresi içerisinde anapara ve/veya faiz ödemesi 30 günden fazla geciken ya da bu süre içinde bir kez daha yeniden yapılandırmaya tabi tutulan kredilerin “Üçüncü Grup”ta sınıflandırma şartı kaldırılmıştır.

26 Mart 2020 tarih ve 31080 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile; Anapara ve/veya taksit ödeme tarihi 24 Mart 2020 tarihinden önce olup; kredi ödemelerini aksatan, karşılıksız çek keşide eden, protesto edilmiş senedi bulunan, kredi kartı ve diğer kredi borçları bulunan gerçek ve tüzel kişilerin 31 Aralık 2020 tarihine kadar ilgili borçlarının tamamının ödenmesi veya yeniden yapılandırılması halinde, bu aksamalar sebebi ile tutulan risk merkezi kayıtlarının kredi kuruluşları tarafından dikkate alınmaması sağlanmıştır.

Bugün halen, Covid-19 salgınının etkileri görülmeye devam etmektedir. Bu virüse karşı verilen mücadele karşısında, devlet tarafından birtakım tedbirler alınmış ve bu tedbirler gün geçtikçe değişen koşullara göre de uyarlanmaya devam etmektedir.

Bundan sonra, Covid-19 salgının “öngörülemeyen” durum kapsamında mücbir sebep olarak değerlendirilemeyeceği açıktır. Ancak, sözleşmenin yapıldığı sırada gerçekleşmesi kaçınılmaz, öngörülemez, karşı konulamaz sonuçları doğurması ve sözleşmenin ifasını imkansızlaştırması halinde “Mücbir Sebep” durumu kapsamında değerlendirilebilecektir. Dolayısıyla, taraflar arasında akdedilecek olan sözleşmelere “uyarlama” şartları yazılmalı ve bu durumun uzun süre devam etmesi ihtimaline karşı alınacak önlemler ve düzenlemeler de mevcut olmalıdır.

[email protected]

- - - -