MHP İstanbul 2. Bölge Milletvekili Aday Adayı Gülru Vardar, “Vatanımızın korunması ve milli itibarımızın geri kazanılması yolunda 7 Haziran seçimlerini ülkemiz için “var olma - yok olma” seçimi olarak görüyorum.  Atatürkçü, milliyetçi, çağdaş bir Türk kadını olarak Cumhuriyetimizin pek çok kazanım ve birikimlerinin iktidar tarafından heba edilmesine, içine sürüklendiğimiz ekonomik, politik ve toplumsal felaketlere ve de ayrışma ve kutuplaşmaya karşı duyarsız ve tarafsız olmam mümkün değil” dedi.


“Ülkemizin içinden geçtiği bu kritik dönemde vatanseverleri Milliyetçi Hareket Partisi çatısı altında birleşmeye davet ediyor ve bunu en elzem görevim biliyorum” diyen MHP İstanbul 2. Bölge Milletvekili Aday Adayı Gülru Vardar, sürecini, hedeflerini ve genel siyaseti Sarıyer Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Levent Pehlivanoğlu ve Selçuk Arslan’a değerlendirdi.

Akademisyen kimliği ve yurt dışında yaptığı çalışmalarla sayısız başarılara imza adan Gülru Vardar, TBMM yolundaki ilk adımı attı. Akademisyen kimliğinin yanı sıra sanat alanında başarısıyla da dikkatleri üzerine çeken Vardar, “Tüm şahsi, akademik ve mesleki vasıflarımı vatanımızın, cumhuriyetimizin ve Türklüğümüzün korunması davasına amade etmek adına Milliyetçi Hareket Partisi'nden 7 Haziran 25. dönem milletvekilliği genel seçimleri için aday adaylığı başvurumu yaptım” diyerek aday adaylık nedenini açıklıyor.

“Şahsi ve akademik çalışmalarımı ülkemin geleceği için bıraktım”


IMG_6692Türkiye’nin kritik bir süreçten geçtiğini ifade eden MHP’li Vardar, parti sayesinde ülkenin geleceğine dair endişe ve korkusunun cesarette dönüştüğünü belirterek,  “Türkiye Cumhuriyeti devleti, vatanımızdır ve etnik parçalara bölünemez bir bütündür. Vatanımızın korunması ve milli itibarımızın geri kazanılması yolunda 7 Haziran seçimlerini ülkemiz için “var olma - yok olma” seçimi olarak görüyorum.  Atatürkçü, milliyetçi, çağdaş bir Türk kadını olarak Cumhuriyetimizin pek çok kazanım ve birikimlerinin iktidar tarafından heba edilmesine, içine sürüklendiğimiz ekonomik, politik ve toplumsal felaketlere ve de ayrışma ve kutuplaşmaya karşı duyarsız ve tarafsız olmam mümkün değil. İktidarın, yolsuzluk skandallarıyla, çağ dışı özgürlük kısıtlamalarıyla, Türklüğümüze ve uluslararası milli itibarımıza nasıl leke sürdüğünü de, yurtdışında uzun süre yaşamış bir Türk olarak bizzat tecrübe ettim” şeklinde konuştu.

“Milli büyüme MHP iktidarıyla mümkün”


AKP hükümetinin ekonomik politikalarını da eleştiren Vardar, milli büyüme stratejilerinin hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizerek “Milliyetçi Hareket Partimizin Türkiye'nin milli birliğinin temel harcı olduğuna ve felakete doğru olan bu gidişat ile tek başa çıkabilecek ruh ve güce sahip olduğuna inanıyorum. Merkez bankasının fonksiyonlarını doğru bir şekilde yerine getirmeleri için bağısız olmaları gerekiyor.  Oysa bu bizim ülke için söylenemez. Yabancı yatırımcılar yatırım için ülkelerin ekonomik politik arenasında bakıyorlar. En ufak bir denge değişikliğinde yatırımlarını çekiyorlar. Türkiye’de de böylesi bir durum söz konusu. 2008 yılında bu yana yatırımlar yapılmıyor. Bir çok firma işletmelerini kapatmış durumda. Bunların hepsi AKP iktidarı döneminde oldu. Şu an Milliyetçi- Ülkücü Hareket Vatanımız için her fedakarlığı göze almış durumdadır. MHP ülkemizin gerçeğini yansıtan, demokratik meşruiyet anlayışında, sorumlu, vatan ve millet aşkı ile dolu bir partidir. Sayın Devlet Bahçeli de sağduyulu, cesur ve dürüst bir liderdir. Topraklarımızın, milli kültürümüzün ve milli itibarimizin en cesur şekilde korunmasını ve makyaj esaslı olmayan, gerçek bir milli büyümeyi MHP iktidarının gerçekleştireceğine inanıyorum” dedi.

“Türk Kadını algısı hayat bulacak”


Son dönemlerde artan kadına yönelik şiddet konusunu da gündemine alan Vardar, Türk Kadını algısının yok edilmek istendiğini ifade ederek, “Türk kadınını siyasette temsil eden kadın siyasetçilerin kültür ve sanat konularının yanı sıra kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet hakkında ve kadının toplumda hakkettiği değeri vermek ve verdirmek adına gerekli siyasi iradeyi kararlılıkla göstermeleri gerektiğini düşünüyorum. Tabi bu şiddet kültürü hükümettin politikaları nedeniyle artmıştır. Ama bu konu partiler üsttü bir konudur. Buna dair projelerimiz var. Toplumsal hafızamızda yüzyıllardır yer alan, Türk kadınının tarihsel gücü, hatırlatılmalı, Türk töresinde yüzyıllardır olduğu gibi saygın, söz sahibi, karar verici pozisyonuna geri dönmelidir bilinçli Türk kadını” şeklinde konuştu.

“Hükümetin politikaları mülkiyet sorunu yarattı”


IMG_6703Başta Sarıyer olmak üzere 2. Bölge genelinde sürdürülen kentsel dönüşüm projelerini de eleştiren Vardar, bu tip projeler nedeniyle halkın mağdur olduğunu söyledi. Yanlış projeler nedeniyle mülkiyet sorunun ortaya çıktığını belirten Vardar, “Pek çok uygarlıklara ev sahipliği yapmış İstanbul, 1453 de fethiyle gerçek sahibi Türk milletine ve dünya Türklüğüne ebedi bir yurt olmuştur ve birçok mirasımızı yüz yıldır barındırmaktadır. Bu şehrin tarihsel dokusunu ve mimarisini korumak asli vazifemizdir. Kentin önemli sorunları arasında kültür mirasımızı bozan, estetik görsellikten uzak, yıllardır tamamlanamamış alt yapısının üstüne plansızca kurulmuş, şehrin doğa ve dokusuna aykırı yapılaşma gün geçtikçe hayat şartlarını da zorlaştıran bir hal almıştır. Sanayileşme süreci ile başlayarak yoğun göç alan kent bu sürecini tamamlayamadan çarpık kentleşmeyle uyumsuz yaşam alanlarının oluşmasına tanık olmuştur. Bu sorunların çözümüne dair, mağdur yığınları yaratmadan, birçok alternatif projelerimiz bulunmaktadır. Geldiğimiz noktada AKP hükümeti uyguladığı politikalarla halkı mağdur etmiştir.  Planlarının hemen hepsi rant odaklı. Bu rant odaklı planlar mülkiyet sorunun beraberinde getirmiştir.  Bizim iktidarımızda tüketen toplum değil, üreten toplum anlayışıyla hayat standartlarını yüksek seviyelere ulaştıracak adımların atılmasını kararlılıkla hayata geçireceğiz” diye kaydetti.

‘Sarıyer doğal güzelliğini kaybedecek”


İstanbul’un ulaşım sorununun da değerlendiren Vardar, sözlerini şöyle sürdürdü:  Ulaşım gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir sorun yumağı haline gelmiş olup, gelişmiş toplumlarda olduğu gibi raylı sisteme ivedilikle geçilmesi gereklidir. Özellikle mega kent İstanbul’un karşı karşıya olduğu ulaşımdaki sorunlar büyük oranda zaman ve işgücü kaybına sebep olmaktadır. İstanbul Boğazı’na çözüm olarak yapılan köprüler esasında talebi karşılamamakla beraber plansız bağlantı yollarıyla ranta dayalı yapılaşmaya sebep olmaktadır. Ayrıca son yapılmakta olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü, konumu itibariyle İstanbul un akciğerleri üzerine inşa edilmektedir. Bağlantı yolları birçok alternatif plan oluşturmak yerine, kolay ve çabuk sıradan bir yöntemle ormanlarımızda geniş çapta tahribata sebep olmakla beraber doğaya ve ekolojik dengeye geri dönüşü olmayan zararlar vermiştir. Köprünün bir tarafının Sarıyer’in üzerinde kurulmuş olması gelecekte, örneklerinde olduğu gibi, bakir olan tabiatın, imara açılacak olmasına işarettir. Esasında İstanbul’daki doğal güzellikleriyle en önemli turizm alanlarından biri olan İlçemizin bu özelliğini ve güzelliğini kaybedecek durumda olması hepimiz için üzüntü vericidir. Bu sorunları minimum seviyeye indirmek adına hassasiyetle tüm ilçe sakinlerimizin sesi olmaya ve haklarını korumaya kararlıyız. Ana başlıklarla sıralamak gerekirse; balıkçılığın yaşatılması, doğal su kaynaklarının korunması, deniz turizminin geliştirilerek insanımızın ihtiyaçlarını karşılarken, hiçbir şekilde rant temelli projelerle halkımız hakkı olandan yoksun bırakılmamalıdır. Tarım arazilerinin imara kapalı kalması konusunda kesin kararlılık gösterilmelidir. İstanbul’un talep ve ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde istihdam ve üretime dayalı iş sahaları oluşturulmalıdır. İlçemizde eğitim veren üniversitelerimiz olmasına rağmen, doğru alanlarda yeni kampüsler inşa edilmelidir.”

“Özgür düşünce ortamı kalmamıştır”


Akademisyen kimliğinin yanı sıra sanat sal alanda da Çağdaş Sanat Küratörlüğü yapan Vardar,  sözlerini şöyle sürdürdü:  “Sanat ve kültür toplumun ilerlemesi için yapıtaşıdır, özgürlük ve demokrasinin vücut bulma halidir ve sanatçı da çok üstün bir farkındalık seviyesinden topluma mesajlarını verir. Sanatçının topluma vermek istediği mesajlara karşı gelişebilecek toplumsal refleksler ve spontane gelişen eleştirel durumlar da olabilir ve bu demokrasinin ve özgür düşünce hakkının en güzel göstergesidir. Tarihsel olarak partimizin Güzel Sanatlara bakış açısı, Atatürk `ün sanat ile ilgili politikalarına eşdeğer şekilde Alpaslan Türkeş`in Dokuz Işık Doktrini içinde de geniş yer alır ve güzel sanatların planlı bir şekilde seferber edilmesi ve bütün Türk milletinin milli enerjisinin harekete geçirilmesiyle, Türk milletinin kalkınmasının kısa zamanda gerçekleşebileceğinden bahseder. Kültür istilasına karşı uyanık olarak, kendi öz yaratıcılık gücümüzü yitirmeden, tüm dünyaya karşı milli birlik ruhumuzu kültür ve sanatımızla ifade etmemizi söyler. Ancak maalesef ülkemizde, geçmiş iktidarlara nazaran, sanat ve özgür düşüncenin azami tahrip ve ihlali 12 yıllık AKP iktidarı sırasında olmuştur. Bu özgürlüklerimizin geri kazanımı ancak bu mevcut iktidarı, Türk toplumunun milli ve manevi kazanımlarını koruyacak ve yaşatacak bir iktidar ile değiştirerek gerçekleşebilir. Kültürümüz millidir ancak medeniyet evrenseldir, o milli sınırlar tanımaz. Ülkemizi en medeni ülkeler arasında ve kuvvetli görmek isteyen Milliyetçi Hareket Partimiz, Çağdaş Türk Sanatımızın ve Sanatçılarımızın da hem ülkemizde hem de evrensel olarak ilerlemesini hedeflemektedir. Gündemimizde, önümüzdeki süreçle ilgili talepler doğrultusunda, Eğitim ve Kültür Vakfı olan Ülkü Ocaklarımız için Çağdaş Sanat konusunda seminer ve söyleşiler düzenlemek vardır.”

Gürlru Vardar kimdir:


1971 Bozüyük, Bilecik doğumlu. 1994 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Makina Fakültesi, Makina Mühendisliği Bölümünü bitirdi. Daha sonra New York C. W. Post Long Island Üniversitesi, Uluslararası İşletme ve Finans, MBA Yüksek Lisansını tamamladı(1994-1996). 2012-2014 yılları arasında da Zürich Sanat Üniversitesi ZHdK` da, Çağdaş Sanat Küratörlüğü ve Kültürel Analiz üzerine MAS Yüksek Lisans Derecesini tamamladı.

Vardar, meslek hayatına Koç Gurubu’nun Türk Elektrik Endüstrisi fabrikasında Makine Mühendisi olarak başladı. Daha sonra uzun yıllar New York’da Merrill Lynch, Türkiye’de Osmanlı Bankası, Türkiye ve İsviçre`de (Cenevre ve Zürih) UBS olmak üzere çeşitli uluslararası finans kurulsu̧larında çalıştı. 2011 yılında finans sektöründen ayrılıp, Zürich Sanat Üniversitesi’nde Çağdaş Sanat Küratörlüğü ve Kültürel Analiz üzerine ikinci yüksek lisans eğitimini alarak, bağımsız küratör unvanıyla İsrail, Filistin, Kudüs, Berlin, Londra, Milano, Paris and Sao Paulo gibi pek çok yerde akademik araştırmalarda bulundu. Çok iyi derecede İngilizce, orta derecede Almanca ve Fransızca bilmekte.