Her dil gibi Türk dili de sosyal ve siyasî tarihin çeşitli dönemlerinde değişik etkenler altında şekillenirken bu sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlardan biri, Türkçenin yabancı dillerin etkisinde kalması ve başta kelime olmak üzere diğer dil unsurların akınına uğramasıdır.

Türkçenin Doğu ya da Batı kökenli yabancı dil unsurlarının etkisinde kalmasının çeşitli sebepleri vardır. Bu sebeplerden biri, Türk milletinin tarih boyunca değişik medeniyetler, kültürler ve dinlerle ilişki içinde olmasıdır. Zirâ bir toplum bir medeniyet alanından başka bir medeniyet alanına yöneldiğinde, o medeniyetin kültürüyle tanıştığında ya da din değiştirdiğinde, buna bağlı olarak o toplumun yaşayış tarzında, sosyal değer ölçülerinde, istek ve ihtiyaçlarında değişiklikler görülür. Bunlar, dilin dış yapısında bazı değişmelere ve yenilenmelere yol açar. Türk dili tarihinde bunun belirgin örnekleri görülür. Söz gelişi, yerleşik şehir hayatına geçen Uygur Türklerinin çeşitli kavimlerle ilişkilerinin sonunda Budizm, Manihaizm, Brahmanizm dinlerinin dünya görüşünü yansıtan kelimelere ağırlık verişi, İslam dininin kabulüyle Arapça ve Farsça kaynaklı kelimeleri, terimleri ve ifadeleri kullanması, 1839’da Tanzimat hareketiyle Türkçedeki Batı kaynaklı kelimelerin artışı, Amerika ile gittikçe artan siyasî, ekonomik ve kültürel ilişkiler sonucunda 1950’lerden sonra İngilizceye karşı ilgi, merak ve hayranlık duyması, İngilizceden Türkçeye çeşitli dil unsurlarının akın etmesi, 2000’li yıllarda dil unsurlarının artışı ile Türkçenin âdeta İngilizce tarafından istilâ edilmesi ve bunun neticesinde Batı kaynaklı alıntılara karşı koyamayan Türkçenin dil kirliliği sorunu ile karşı karşıya kalmasıdır.

Dil kirliliği, ulusal bir davadır; ses kirliliği, gürültü kirliliği, çevre kirliliği, hava kirliliği kadar ele alınması gereken önemli sorunlardan biridir. Yabancı dil unsurlarının sözlü, yazılı ve görsel haberleşme biçimlerimizi çok daha kısa süre içinde ve çok daha olumsuz bir biçimde etkiliyor olması, dil kirliliğinin günden güne artmasına neden olmaktadır.

Türkçedeki dil kirliliğinin ihtiyaç, özenti, yenilik arzusu, gösteriş merâkı, ana dile ilgisizlik, bilgisizlik ve üşengeçlik, yabancı dilde öğretimin yaygınlaşması hattâokul öncesi eğitime kadar indirilmesi, yabancı dil eğitimi almış, hayatlarının büyük bir kısmını yurt dışında geçirmiş, meslekleri gereği eğitim aldığı yabancı dille içli dışlı olmuş kişilerin yazı ve konuşma dilinde bunu Türkçeye yansıtması gibi çeşitli sebepler vardır. Bunları; ihtiyaç dışı olan ve ihtiyaçtan kaynaklanan sebepler olmak üzere sınıflandırabiliriz. İhtiyaç dışındaki sebepler özenti yoluyla yapılan alıntılara, ihtiyaçtan kaynaklanan sebepler ise bilgi alıntılarına kaynaklık eder.

Dildeki değişim ve gelişmeleri etkileyen alıntı kelime ve şekiller belli bir oranı geçmediği sürece, o dilin tabii seyri veya bünyesi bozulmuş sayılmaz. Ayrıca bu kelimelerin dilin ifade gücünü arttırmada önemli katkıları da olabilir. Ancak bugün Türkiye Türkçesi için bu durum düşündürücü ve kaygılandırıcı bir nitelik kazanmıştır. Dünyanın resmî değilse de büyük oranda geçerli olan İngilizceden alınan kelime ve şekillerle, deyim, kalıplaşmış ifade ve cümlelerin konuşma ve yazı dilinde gittikçe artan bir sıklıkta görülmesi düşündürücü hale gelirken bu etkilenmenin geniş bir kitlenin günlük yaşayışından düşünce dünyasına, zevklerinden hayata bakışına, duygularından bilincine kadar uzanması kaygılandırıcı olmuştur. Türkçeyi yozlaşmaya doğru götüren bu durum, yalnız kültür ve medeniyet çevresindeki bir etkileşime ya da sıradan bir taklide değil, dilin milli kimliğini değiştirmeye, onu milli yapan birtakım özelliklerinden ayırmaya, kültüründen uzaklaştırmaya yönelik bir tutumdur. Bu sebeple Türkçenin temel yapısına zarar verecek aykırı gelişmelere karşı onu koruyacak görüş ve öneriler üzerinde durulmalıdır.

Geçmişte Arapça ve Farsçaya karşı alınan tedbirler bugün Batı dillerine karşı alınmalıdır. Bu bağlamda önce sorunu meydana getiren yabancı unsurlar belirlenmeli; disiplinler arası, ilişkiler çerçevesinde değerlendirilmeli sonra çözüm yolları üretilmelidir. Bu yüzden dili sadece iletişim boyutuyla ele alamayız. Dil; bütün bunların ötesinde bir milletin varlığının temsilidir, sembolüdür. Bir millet varlığını, devamlılığını; dilin kullanımına ve canlı olmasına borçludur. Dili olmayan bir milletin varlığından, hattâ onun bir millet olduğundan söz edemeyiz.

- - - - -