Baharın gelişiyle doğanın muhteşem uyanışına bir kez daha tanık oluyoruz. Ben mevsimlerden çok etkilenen insanlardanım. Sonbaharda günlerin kısalması ve havaların soğumasıyla enerjim düşer, daha karamsar bir insana dönüşürüm. Kış uykusuna yatan hayvanlar gibi ben de eylül sonunda yorgana sarılıp uyusam, kalktığımda bahar gelmiş olsa mesela! O yüzden, baharın gelmesine de aşırı derecede sevinirim. Baharla birlikte içim kıpır kıpır olur, kendimi her şeyin üstesinden gelebilecek gibi hissederim.

Her ne kadar bendeki bu hal biraz aşırı da olsa, bahar sevinci aslında insanlığa özgü evrensel bir olgu. Bakınız, birkaç hafta içinde Nevruz, Hamursuz ve Paskalya (Easter) kutlamalarını geride bıraktık. Hinduların bahar şenliği olan Holi bayramı kutlandı. Dini ve kültürel kutlamaların bu dönemde yoğunlaşması bir tesadüf değil. Yaşamını tarım ve hayvancılık ile sürdüren tarih öncesi topluluklar için baharın gelişi ve toprağın tekrar canlanması yaşamsal bir önem taşımaktaydı.

Tarım ve hayvancılık yapan toplulukların baharın gelişine verdiği önemi en belirgin şekilde yansıtan bir örneğe Yunan mitolojisinde rastlıyoruz. Toprak ve Bereket Tanrıçası olan Demeter’in kızı Persephone arkadaşlarıyla çiçekli bir çayırda oynarken, Yer Altı (Ölüm) Tanrısı Hades tarafından kaçırılır. Hades Perspehone’ye aşık olur ve evlenir. Persephone’nin annesi Demeter kızının kaçırılmasına o kadar üzülür ki, Perspehone geri gelene kadar toprağın meyve vermeyeceğini söyler. Bunun üzerine Zeus, Persephone’nin yılın bir kısmını yeryüzünde geçirmesini sağlar. Persephone yeraltı dünyasından yeryüzüne geri geldiği zaman annesi o kadar mutlu olur ki toprak canlanır, bahar gelir, çayırlar çiçeklenir. Persephone kocası Hades’in yanına yeraltına döndüğünde toprak yine uykuya yatar, kış gelir.

Hemen hemen bütün kadim kültürlerde baharın gelişi “yeniden doğuş” motifi ile özdeşleşmiştir. Bildiğiniz gibi Hıristiyanların en önemli bayramlarından biri olan Easter kutlamalarında yumurta ve tavşan sembolleri çok kullanılır. Bugün bir Hıristiyan geleneği olarak yerleşmiş olsa da, doğurganlık sembolü olarak tavşan ve hayatın başlangıcının sembolü olarak yumurta antik çağlardan beri birçok farklı kültürde kullanılmıştır.

Bazı araştırmacılar, bu sembollerin Hıristiyanlıktan çok daha eski pagan geleneklerine dayandığını öne sürmekte. Avrupa’nın en eski kavimlerinden Germen asıllı Saksonların inanışlarında Eostre yaşam ve bereketten sorumlu ana tanrıçadır. Östrojen hormonuna da adını veren Eostre’nin sembolü yöreye özgü bir tavşandır. Yumurta ise hayatın başlangıcının sembolü olarak birçok farklı kültürde kullanılmıştır. Çinlilerin 5 bin yıl önce baharda hediye olarak sevdiklerine boyalı yumurta verdikleri biliniyor. Antik Mısır ve Roma kültürlerinde de yumurtalar süslenip bahar şenliklerinde hediye ya da tanrılara adak olarak kullanılıyordu.

Baharın gelişi Çin Seddi’nden Adriyatik kıyılarında kadar uzanan Türk dünyasında da doğanın tekrar canlanışı, hatta yeni yılın başlangıcı olarak kutlanmakta. “Yengi Kün” olarak Hun ve Göktürk zamanından beri kutlanan bahar bayramı Orta ve Ön Asya Türk Halklarında zamanla Nevruz adı altında toplanmış. Ancak Nevruz ismini kullanmayan birçok Türk topluluğu da var. Baba Marta, İlkyaz Yortusu, Ulıstın Ulı Künü, Nartukan, Cılgayak, Sabantoy farklı Türk toplulukları tarafından bahar kutlamaları için kullanılan isimler. Türk topluluklarının geleneksel bahar şenliklerinde kışın gidişini ve doğanın canlanışını sembolize eden oyunlar, gençler arasında yarışmalar, ineklerin bahardaki ilk sütü ile yapılan lapa ikramları yer almıştır.

Demek ki insan olmanın bir parçası, baharın gelişiyle silkinmek, sevinmek, yeni başlangıçlara hazırlanmak ve en iyisini ummak… İnanç ya da kültür farklılıklarından çok daha derin, çok daha eskiden gelen, DNA’mıza kazınmış, doğanın karşısında aciz insanoğluna özgü…

Hepinize taptaze, bereketli ve eğlenceli bir bahar dilerim.

- - - - -