AAKüçük mini mini yeşil yaprakları olan bir saksı çiçeğidir kendisi. Parmak ucuyla dokunduğunuzda hemen yapraklarını büzer, içe kapanır, biz insanların yorumuna  göre de küser. Belki kendisi başka bir amaçla yapıyordur, belki de dış etkenlere karşı böyle korunuyordur. Ama bizler ona bu hareketinden dolayı Küstüm Çiçeği adını takmışız.

Ben son zamanlarda Sarıyer’deki bazı siyasetçileri bu çiçeğe benzetmeye başladım. Hafifçe dokunduğun anda küsüp, içlerine kapanıyor ya da uzaklaşıyorlar. Tamam çiçek olsalar hadi neyse, ‘ben saksımda güzel güzel oturuyorum, kime kimseye zararım yok, durup dururken ne dokunuyorsun kardeşim’ diyebilirler ama öyle değiller ki.. Kimse de onlara durup dururken dokunmuyor.

Bir defa halkın önündeler, halka hizmet için yola çıkmışlar, belli bir misyonları var, belki siyaseten bir sıfat edinmişler, belki de bu yolla bir kamu görevi görüyorlar.. O zaman yaptıkları her şey binlerce göz tarafından izleniyor, binlerce beyinde değerlendiriliyor, eleştiriliyor, övülüyor, tenkit ediliyor ve değerlendiriliyor demektir.

Beğenen beğeniyor, beğenmeyen beğenmiyor ama insanın ağzı torba değil ki büzesin, konuşan konuşuyor, duyan duyuyor.. Biz gazeteciler de duyduğumuzu, gördüğümüzü, araştırıp bulduğumuzu yazıyoruz (masa başından ahkam kesenleri, her kulağına fısıldanılanı haber sanıp yazanlar hariç).

Ama küstüm çiçeği karakterindeki bazı siyasetçiler bundan hoşlanmıyor, çabuk alınıyorlar, burunlarını kıvırıp, gözlerini kaçırıyorlar.

Bizim de çok umurumuzdaydı tabi.

Çünkü gazeteciliği sadece onlar için yapıyor, onları pohpohlayıp, övmek, göklere çıkarmak için varız ya..! İşini kötü de yapsa görmeyeceğiz, eksik de yapsa yazmayacağız, eleştirmeyeceğiz, tenkit etmeyeceğiz, eğrisini doğrusunu göstermeyeceğiz.

Beyefendiler, hanımefendiler alınıp küser diye hep canım cicim, ağam paşam yazılar yazıp, pembe hayaller döşeyeceğiz halkın önüne, insanlar da yiyecek..

Hiç kimse kusura bakmasın, bu küstüm çiçekleri ya gazeteciliğin nasıl bir meslek olduğunu bilmiyor ya da hep karşılarına şimdiye kadar dalkavuk, yalaka ve yalamalar çıktı, ondan böyle beklenti içindeler.

Bazılarının cebine yüz lira, bin lira koyup da istediğini yazdıranlar da sanmasınlar ki o yazılanlar inanılarak, beğenilerek ve desteklenerek yazılıyor, hayır sadece para kazanmak için yapılan bir iş o sadece. Zaten ne yazan ne de yazdıran inanmıyor o satırlara dökülenlere.

O yüzden ben bazen yazdığım bir haber ya da yazı nedeniyle benden yüz çeviren, küsen, gözünü kaçıranlara daha dikkatle bakıyorum. Belki o ana kadar göremediklerimi de görürüm diye. Ayrıca benim insanlara küsme gibi bir huyum olmadığı gibi meslek icabı doğru da bulmam. Ona küs buna küs, kimden bilgi alacağız, kimi yazacağız değil mi ya..!

Bu arada küstüm çiçeği parmakla dokunduğun anda yapraklarını büzüp içe kapanır ama kısa bir süre sonra yine eski haline döner.

Peki bu siyasetçilere ne demeli, küsüp yüz çevirince ne olacak?  Tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış, çünkü dağ yerinde duruyor, tavşanın gidecek başka dağı da yok, yolu da, mutlaka oradan geçecek.

O zaman neden küsersin be ademoğlu? Çıkmışsın bu meydana doğru dürüst oyna da insanlar zevk alsın. Ne türkü biliyorsun, ne dans, ne halay, oran buran oynuyor, sonra da ‘görüntüde iyi çıkmamışım’ diyorsun, ‘sesim çok kötüymüş, havamda değilmişim’ diye bahaneler uyduruyorsun.

Suç sen de mi, bizde mi anlayamadım ki...?

Ya iyi oyna ya da alkışlamayanlara küsme…

(Tuncay DAĞLI)