1229834_562560067139179_2103682815_nDikkat çekecek kadar alkol ya da madde kullanımı, çözülmemiş geçmiş travmaları, seksin ilişkinin ana motoru haline gelmesi, bozuk aile ilişkileri... İşte, bir evliliği baştan tehlikeli sınıfa sokan 5 risk faktörü...

Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı Psikolog Emre Konuk evlilikte risk faktörlerini anlattı:

1) BAĞIMLILIK:

Biriyle berabersiniz ama dikkatinizi çekecek kadar alkol ya da bir madde kullanımı var. Akşam yemeklerine çıktığınızda sıkça sarhoş oluyor. Bu çok ciddi bir durum. Çünkü bağımlılık bugünden yarına kolay değişen bir şey değil. Dolayısıyla evlenmeyi düşündüğünüz birinin alkol, kumar, at yanşı, televizyon gibi bağımlılıkları varsa bilin ki bu sorun evlendikten sonra da devam edecek. Evliliğinde problem yaşayanlara soruyoruz: "Peki siz nişanlıyken şikayet ettiğiniz bu sorunları görmüyor muydunuz?" Çok sık aldığımız yanıtsa şu oluyor: "Vardı! O zamanda böyle beni ihmal eder, çabuk öfkelenirdi ama onu düzelteceğimi sanıyordum." Maalesef birçok kişi kendini Saba Melikesi, ya da Büyük İskender olarak gördüğü için her şeyi düzeltebileceğini sanıyor. Bir evlilikte en zararlı düşünce bu. Çünkü evlilik eğlencelik bir alan değil. Aile kurmak, çocuk sahibi olmak, başka doyumlar almak için evlenilir, eğlenmek için değil! Evliliklerinden doyum almayanlarla konuştuğumuz zaman, evlenirken hangi koşullar altında bir araya geldiklerini, niye evlendiklerini sorarız. Birçok çift eşinin saygı duyduğu nitelikleri konusunda bir şey söyleyemez. Ama birbirlerini çok sevdiklerini, aşık olduklannı kolayca anlatırlar. "Peki ama eşinin neyini beğeniyordun?" diye sorunca "Beni çok seviyordu, ben de çok aşıktım" diye yanıtlayabiliyorlar. Halbuki evliliği iyi gidenlere bu soruyu sorduğumuzda çiftler saygı duyduğu birkaç özellikten söz edebiliyor.

2) AŞK YETERLİ DEĞİL:

Aşk bir evlilik için yeterli değil. Hatta bu açıdan bakarsak görücü usulüyle evlenmek daha garanti. Çünkü saydığımız bütün risk faktörlerini anne baba eliyor. Kız tarafı da erkek tarafı da gidip gençlerin bankalarına kadar araştırma yapıyorlar. Mahalleye gelip bakkala gencin karakterini soruyorlar. İçki içiyor mu, içtiği zaman nasıl içiyor? Eğitim farkı var mı, dürüst mü, ahlaklı mı, kötü alışkanlığı var mı? Bu risk faktörlerini eledikten sonra geriye bir tek iki insanın birbirine yakınlık duyması kalıyor. O da oluyorsa evleniyorlar. Oysa aşk dediğin zaman bu kriterlere bakmazsın bile.

3) SEKSİN İLİŞKİNİN ANA MOTORU OLMASI:

Eğer ortak beğeniler, paylaşım yok, bir tek seks varsa ilişki tehlikede anlamına gelir. Evlenmeden önce cinselliği yaşayanların birçoğu sanıyorlar ki iyi seks evlendikten sonra da hep böyle mükemmel devam edecek. Böyle bir şey olmuyor tabii!

4) GEÇMİŞTE TRAVMA:

Kişinin geçmişinde çözülmemiş ve hâlâ etkili travmatik olaylar varsa evlilik kalitesinin düşmesi olası. Mesela kişi şiddete maruz kalmışsa, ailesinde şiddet gözlemiş ise ya da cinsel taciz, ihmal edilme gibi sorunlarla karşılaşmışsâ bu durum evliliği olumsuz etkileyebilir. Bir başka gözlemlediğimiz şey de şu: Eğer evli çiftler geçmişlerinden söz ederken iyi ve güzel şeyleri anlatıyorlarsa sorunları çözmek daha kolay. Buna karşılık evlilikleri çıkmaza girenler hep kötü anlan hatırlıyor. Ya zamanında hatırlanacak yoğunlukta ve sıklıkta güzel bir an yaşamamışlar, ya da kötü anılar yüzünden iyiler de artık hatırlanmayacak hale gelmiş.

5) BOZUK AİLE İLİŞKİLERİ:

Bazılarının ortalama bir aileden farklı yaşam tarzları olabiliyor. Mesela eve ne zaman gelineceği, gidileceği, ne zaman yemek yenileceği, televizyonda hangi programın seyredileceği, giyim kuşamın nasıl olması gerektiği gibi bazı aile kuralları yerine oturmamış, herkes tarafından benimsenmemiş olabilir. Birçok aile, yaşamı içinde bu meseleleri halleder. Uzun boylu konuşmazlar bile! Akşam aile oturur televizyonda bir şeyler seyreder, birileri mızmızlık eder ama ciddi bir sorun çıkmaz. Akşamlan 7-8 arasında sofraya oturulur, yemek yenilir. Evin gençleri ne zaman sokağa çıkabileceğini, hangi koşullar altında izin alması gerektiğini bilir. Bütün aileler bu kuralları oturtmak zorundadır. Sofra kurulmasından bulaşıkların yıkanmasına kadar birçok şey, bazı ailelerde hiç halledilmeyen sorunlar haline dönüşebilir. Böyle olunca da bozuk aile ilişkileri ortaya çıkar. Kritik nokta şu: Evlenirken insanlar nerede oturacaklarını, nerede yaşayacaklarını, hatta çocuk doğurup doğurmayacaklarını konuşmuyorlar. Çocuk doğduktan sonra ne yapacaklar? Kim kalkacak, kim bebeğin mamasını hazırlayacak? Anne çocukla uğraştığına göre alışverişi kim yapacak? Bunların hepsi en başından konuşulmalı. "Evlenince sana tabii ki yardım ederim" diyorsa bu, bir tabağı masadan alıp mutfağa götürmek anlamına da gelebilir. Daha fazlası olmayabilir. Bir kadın olarak hem aile bütçesine katkıda bulunuyor, ondan sonra dönüp evinin alışverişini, çocuğun bakımını yapıyorsanız yorulursunuz. Söylemek istediğim şey fiziksel bir yorgunluk değil. Çünkü yorgunluk uyuyunca geçer. Ama kızgınlık ve öfke birikmesine engel olamazsınız. "Sen koltukta uzanırken, bütün yük benim sırtımda" dediğiniz anda da 'dırdır' yapan kadın olursunuz. Bunları yaşamamak için en doğrusu evliliğin başında bütün bunları detaylı biçimde konuşmak.

İŞİN SONUNA GELDİĞİNİZİ NASIL ANLARSINIZ?

Birçok çift evlilik terapisine geldiğinde ora arında iletişim problemleri olduğunu çocukla ilgili konularda anlaşmazlık olduğunu Söyler; "Pekl evliliğinizde ciddi bir sorun var mı? diye sorduğumuzda "Hayır, yok" derler Sorun var, acıtıyor ama ciddi değil. Bu biroz. size garip gelebilir. Mesela nasır çok acıtır ' bağırtacak kadar acıtır, ama öldürmez Migren krizi bir hafta sonu evinde kapalı kalmanıza yol açabilir. Pencereleri kapatıp gözünüzü bağlarsınız, kendinizi belki yerden yere atarsınız, ama hayati bir sorununuz yoktur. İşte ne zaman "Evliliğimizde ciddi sorunlar var" cümlesi söylenirse anlayın ki o evlilik tehlikede. Taraflardan biri artık bir noktaya gelip, sorunları paylaşmak istemiyor. Havlu atıyor. Ona göre artık sorunlardan söz etmek yararsızdır. Hele sorunlardan söz etmeyen kadınsa, anlayalım ki kadın o evliliğin ipini çekmiştir.

NEDEN KADIN DAHA BELİRLEYİCİ?

Erkekler zaten çoğunlukla "Bunlan paylaşmak, konuşmak bir işe yaramıyor. Daha çok kavga ediyoruz" diyor. Yani kavga çıkmaması için susabiliyor. Ama "Eşini seviyor musun?" diye sorduğumuzda "Çok seviyorum, iyi annedir. Bir tek dırdın var" diyor. Bu konuşmadan anlıyoruz ki, erkek konuşmayı yararsız görüyor. Ama kadının konuşmayı yararsız görmesi artık o kocayı yararsız görmesi anlamına gelir. Boşanmadan az önce ya da aldatmaya doğru süreçte bir başka tehlikeli nokta da eşlerden birinin sorunları tek başına çözmeye çalışması. Çocuğunun okuldaki sorunlarını anlatmaması gibi. İşte bunlar evliliğin sonuna doğru özlediklerimiz.

(Kaynak:DBE)