Geçtiğimiz günlerde tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde, Türkiye Güreş Federasyonu Başkanı Hamza Yerlikaya, başpehlivan dahil 19 yarışmacıda dopingli madde çıktığını açıkladı. Bu haber ülkede şok yarattı. Bu yılki yarışma Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin 652’ncisi idi. Ata sporunun tarihi o kadar eski. Başpehlivan seçilen sporcu da üst üste 3. kez şampiyon olarak “Altın Kemer” in ebedi sahibi oldu. Ardından doping haberi... Durum kesinleştiğinde “Başpehlivan” unvanı, altın kemeriyle beraber sporcu Ali Gürbüz’den alınacak. İnsan ister istemez soruyor, değer miydi? Efendice, disiplinli çalışarak, doğru beslenerek bu güce ve ustalığa sahip olsaydı da yaşamı boyunca kendisiyle gurur duysaydı, yakınları ve ülkesi için de gurur kaynağı olarak kalsaydı, doğrusunu yapmış olmaz mıydı? Sporun amacı zaten bu değil mi?

Doping konusu da uluslararası arenada tüm spor dalları için etkin olmaya devam ederken, Dünya Doping Ajansı da (WADA) dopingle mücadeleyi sürdürüyor.  Bilimin gelişmesiyle doping araçları da değişiyor. Bedeni belli süreler için güçlü kılan ama sonradan çok büyük zararlar veren kimyasalların kullanımından, nanodoping ve hatta gen dopingine kadar çeşitleniyor. Bilim dünyası bir yandan çok daha karmaşık ve anlaşılması zor doping yolları keşfederken, bir yandan da dopingi nasıl anlar ve yakalarım konusunda çalışıyor.

İyi de neden doping? Biliyoruz ki spor dünyası kendi başına çok büyük bir endüstri alanı haline geldi. Bu dünyayı yöneten “daha hızlı, daha güçlü” mesajı. Küresel kapitalizmin hırsı, iştahı “daha” lara doymuyor. Daha hızlı, daha güçlü, daha uzağa, daha yukarıya, daha çok… daha… daha… Her konuda olduğu gibi spor alanında da bu böyle. Oysa insan bedeninin ne kadar gelişirse gelişsin bir kapasitesi var elbette. Doğru beslenir, disiplinli yaşar ve çok sıkı çalışırsa gücü ve kapasitesi zaman içinde gelişir, kendi rekorlarını aşar, ama bir yere kadar. Ne yazık ki bu doğal güç aç gözlü spor endüstrisini doyurmadığı gibi amaç illâki kazanmak olunca sporcuları da tatmin etmiyor. Kıyasıya rekabet, amaca ulaşmada doping yapmaya itiyor. En güçlü ya da en hızlı olunduğunda sistemin sporcuyu taşıdığı yerde, para ve şöhret bir anda hayatını değiştiriyor. Buna direnebilmek bazıları için çok zor olmalı. Ama spor ahlâkı dopingin peşini bırakmıyor, aradan uzun yıllar da geçse kesinleştiğinde altın madalyalar geri alınıyor. Sporcunun spor hayatı da bitiyor. Buna değer mi? Hayır, değmez.

Sporcu, sporu yaşamının merkezine koyup sadece onunla var olmayı amaçlayıp, hız kesmeden çalışarak hakkıyla kazanan Dünya Atletizm Şampiyonu UsainBolt gibi olmalı. Bu yıl Moskova’da yapılan 14. Dünya Atletizm Şampiyonası’nda, 10’uncu defa “Dünya Şampiyonluğu Madalyası” alan ve bununla bir önceki dünya rekorunu egale eden UsainBolt gibi. 41.29 ile 4X100 metre dünya şampiyona rekoru kıran Shelly –Ann- Fraser- Pryce’ın koştuğu Jamaika ekibinin sporcuları gibi olmalı. Bu sporcular bedenlerinin ve beyinlerinin hakkıyla kazandıkları bu unvanları yaşamları boyunca gururla taşıyacaklar. Daha ne olsun…

www.rezanozger.com