634686331923669284Tuncay DAĞLI'nın yazısı....

Geçtiğimiz Pazar günü uzun süreden beri görmek istediğim Kemerburgaz ve Göktürk’e gittim. Göktürk ve Arnavutköy'ün çok modern yerler olduğu ve evlerin kapış kapış satıldığı söyleniyordu. Merak ettim..

Tepeden Kemerburgaz’a doğru inerken az ilerisinde tamamen betonlaşmış bir yer gözüme çarptı, içine girince tabelalardan buranın Göktürk olduğunu anladım.

Zengin yeri olmuş, cadde kenarlarında son model otomobiller park etmiş, sıra sıra dükkanlar, apartmanlar, siteler, villalar var..

Hoşuma gitmedi, daha yeşil bir yer hayal ediyordum. Ormanın ortasını betonlaştırmışlar, üzüldüm, bir kafede eşimle birlikte çay içtikten sonra döndüm.

Bu arada Göktürk’e girerken kavşakta gözüme Sarıyer Belediye Başkan Yardımcısı Adnan Ayber çarptı, otomobilinin içinde telefonla konuşuyordu.

Kafa dinleyecek kır bahçesi gibi bir yer aradım bulamadım, geri döndüm. Yolda aklıma sık sık gittiğim, arkadaşlarıma da tavsiye ettiğim Darüşşafaka Yaşam Evi geldi. Direksiyonu o yöne kırdım.

Bana göre Sarıyer Belediyesi’nin ilçeye kazandırdığı en güzel yerlerden biri. Oturup çay içmek, rastladığım dostlarla sohbet etmek, mahalle sakinlerinin sıcak sohbetlerini, yaşlı kadınların el örgüsü örerken havadan sudan konuşmalarını izlemek hoşuma gidiyor. İçerisi sıcak, hava iyi olunca çık bahçede otur, manzarası güzel, ister kitaplıktan kitap al oku, ister ders çalış, istersen tavla ya da satranç oyna.. Süper bir imkan, hatta çaylar da şirketten.

Hava biraz serin olduğundan içerisi doluydu, dışarıdaki boş masalardan birine oturduk, iki çay alıp geldim. İlk yudumu aldığımda ilk küfürü de duydum.

Yan tarafta tavla oynayan dört genç delikanlı vardı ve kendilerini oyuna iyice kaptırmış olmalılar ki her zarı atışta, her pulu vuruşta ağızlarından küfür savruluyordu.

Öyle böyle küfürler de değil, yakası açılmamış, dükkanın darabaları indirilmemiş küfürlerden.

Eşim bana baktı, ben eşime baktım, “Haydi gidelim” dedim, kalktık.

Ama çok öfkelenmiştim. Zaten o kadar yol gidip gelmişim, adam gibi kafa dinleyecek bir yer bulamamışım, burada da karşılaştığım ortama bak.

Çay veren görevlinin yanına gittim, “Dışarıdaki gençleri uyarırsan iyi olur. İnsanlar buraya onun bunun küfürünü dinlemeye gelmiyor. Ayıp oluyor” dedim.

Görevli, “Vallahi abi, ben burada öyle çocuklarla uğraşıyorum ki, ne yapacağımı şaşırdım..!” dedi.

Peki o zaman, ben şimdi Belediye Başkanını arıyorum, bu durumu aktaracağım” dedim, çıktım.

Arkamdan gelip, “Abi hangi çocuklar onlar? diye seslendiğini duymazdan geldim. Sanki dışarıda onlardan başka kimse var gibi, bir de soruyor..

Arabaya bindiğimizde eşim, “İnsanlar da ne kadar duyarsız, kazık kadar çocukların küfürlerini duyuyor, duymazdan geliyorlar. Ben bir daha buraya gelmem” dedi.

Telefonun tuşlarına basarken Başkan Şükrü Genç’in yurt dışında olduğu aklıma geldi Yardımcısı Adnan Ayber’i aradım.

Kendisini Göktürk’te gördüğümü söyleyince Sarıyer’in yeşilliğiyle övünmek için, “Gördün değil mi her tarafı nasıl betonlaştırmışlar” dedi.

Evet, yazık etmişler, ben de hayal kırıklığına uğradım ama ben, sizi başka bir şey için aradım” diyerek Yaşam Evi’ndeki olayı aktardım.

Keşke müdahale etseydin, o gençlere davranışlarının yanlış olduğunu söyleseydin” dedi, bana.

Siyasete girmeden önce öğretmenlik yaptığı için önce eğitimci olarak yaklaşıyordu konuya.

Kendisine aynı fikirde olmadığımı ve tavla oynarken çevresinde oturan insanları küfürler savurarak rahatsız eden ve bunu bilinçli bir şekilde yaptığını anladığım insanlara müdahale etmeyecek kadar tecrübe sahibi olduğumu söyledim ve, “Bu gençler o mahallede yaşamayabilir. İnsanları rahatsız etmek için bilinçli olarak gelmiş olabilirler, kavga çıkarıp, kötü bir imaj yaratmak, oranın kapatılmasını sağlamak için böyle davranmış olabilirler. Ama bunlar oluyor diye böyle yerlerden vazgeçmek, yapmamak gibi bir durum da söz konusu olmamalı” diyerek iyi niyetimi de ifade ettim.

Teşekkür etti ve “Ben şimdi oraya gidiyorum” dedi.

Başkan Yardımcısı Adnan Ayber, görevinin ve yüklendiği sorumluluğun bilinciyle hareket eden ve olaya anında müdahale eden bir siyasetçi ve kamu yöneticisi olarak beni mutlu etti.

Darüşşafaka’da yaşayan, o yaşam evini her gün kullanan, evinde kalorifer yakmak yerine orada arkadaşlarıyla buluşup, sıcak bir ortamda sohbet eden, bedavadan çayını içen, gazetesini, kitabını okuyan, tavla, satranç oynayan, oranın sükunetine, sakinliğine, güzelliğine ihtiyaç duyan mahalle sakinlerinin bilgisine sunulur. Böyle şeyleri görmezden duymazdan gelmek demek bir gün orayı kaybetmek demektir biline...